[Bsb-forum:275] Suur menem nur menem.......... zeka kanseri :)))))))
lale elmasulu
laleelmasulu at gmail.com
1 Şub 2010 Pzt 23:03:33 EET
Kıymet Nadir BİNDEBİR
Suur menem nur menem"
Bizim 'abdestli fasizm'imiz iran'inkini döver
İranlı bir arkadaşımın kamerasından,
Londra'da İran Büyükelçiliği önündeki protesto gösterisini izlerken
Farsça sloganların çoğunu anladım.
"Cumhuriye islami, zendan (zindan-hapis), azadi (özgürlük), siyasi..."
Görüntünün bir yerinde, son dizesi
"Şuur menem nur menem" olan bir dörtlüğü hep bir ağızdan okudular.
Yanlış mı duydum diye arkadaşıma sordum, doğru duymuşum.
"İslamla yönetilmeye itiraz ediyorlar,
benim kendi vicdanım, kendi aydınlığım bana yeter demek istiyorlar" dedi.
"Anladım" dedim. "Şuur da ben'im, nur da ben'im." Ya da "benim."
İranlı, vicdanına, bilincine, aklının aydınlığına ipotek koyan
abdestli faşizmden kurtulmak için sandıklara koşup
reformistlere oy verirken biz çok meşguldük.
Behlül'le Bihter greko-romene tutuşmuşlar,
Behlül Bihter'in arkasına dolanıp bir puan almıştı.
Ha bir de Akepe ve The Cemaat,
(ki çoğu evrakta sahtecilikten sabıkalıdır)
kucağımıza nurtopu gibi bir fotokopi kağıt koymuştu.
İran'da islamofaşistler, hileyle 3 milyon muhalif oyu yok sayıp,
seçim sonuçlarını Ahmedinejad lehine açıkladıklarında da
biz Türkler fena halde meşguldük.
Behlül, 'grand teknik' bir oyunla tek dalarak kızı yerden sökmüş,
Bihter Kız bir boyunduruk hareketi çekmeyi denerken boyu yetişmemiş,
oğlanın kispetine el atmıştı.
O fotokopi kağıdın gerçekliğine ahaliyi inandırmak gerekiyordu amma,
hay allah, aslını inek yemiş, inek dağa kaçmıştı.
İranlılar abdestli faşizme isyan halinde sokaklara döküldüğünde biz hala
meşguldük.
Behlül bir bel saltosuyla kızı yan çevirip sırtını mindere yapıştırmıştı.
Güreş nizami geçiyordu. Kız minder dışına kaçmıyordu.
Asker de "Böyle bir yazışma bizden çıkmamış.
İddia ediyorsan gerçekliğini sen ispat et" deyip topu atanın kucağına
bırakıyordu.
İran'da islam devrim (!) polisinin copları protestocu sırtlarında
eğrilirken,
Tahran sokakları kanlı cesetlerle görüntülenirken biz
ve medyamız hala çok meguldük. İran mercimek büyüklüğünde haberdi.
Çünkü Behlül Bihter'i kündeye getirmiş, duhul vuku bulmuştu.
Müsabaka normal süresinden erken, 1-1 berabere bitmişti ki,
Bir karanlık (ve boktan) sevişme sahnesini izlerken geçirdiğimiz
haz titremeleri yatışmadan Ayşe Arman muşamba çizmelerle
üryan pozlar verdi (Aha bu laikler böyleydi işte.
Üryan poz vermek için kocalarından izin bile almazlardı.)
Reytingler, kaçağı kibritle kontrol edilen tüpgaz misali patlamıştı.
Medya, genel yayın yönetmenleri zevkten inliyordu.
Haberlerde -ne demekse- 'Nikahsız evlendiği eşinden...'
ibarelerinin görülmesi medyanın bu meşgul dönemindedir.
Şuurumuz toptan kapanmıştı.
Münevver'i kesen kanlı testere bir yandan,
Behlül'ün kispetinin sıyrılması bir yandan,
üryan köşe yazarı bir yandan bastırınca gardımız dağıldı.
Ne de olsa yeterince şiddete maruz kalmış,
yeterince kışkırtılmış, yeterince abazan herkes,
birgün kolayca seri katile dönüşebilirdi.
Ve bizde hepsi vardı. Bayram kutlamaları için koca koca hayvanları
bacağından vince asıp kafasını kesen bir dinin ahfadıydık.
Şiddet göbek adımız, tahrik etnik yapımızdı.
Abazanlık desen, yüzde 99'umuzun
beşikten mezara başımızın belasıydı.
Yeniden yapılanmakta olan nörogenetiğimize,
testereyle sevişmek, siyah muşamba çizmeyle
köşe yazmak da kodlandı.
Bu arada düşen Air France uçağı yolcuları
cesetleri bulunmaya başlanmıştı. Hepsi çıplaktı.
Yurdum ulemasından "Yolcular uçakta toplu seks
yaptıkları için Allah cezalarını verdi.." tarz bir zırvaötesi açıklama
beklerdim,
nedense gelmedi. Belki de memlekette abazan olmayan bir tek ulema vardı.
Ne de olsa, Kuran kursuydu, ışık eviydi derken çoluk çocuk ellerindeydi.
Tahran'da bir günde 70 profesör gözaltına alınıyordu.
Necip medyamız fotokopi kağıtla, iki mimikle
50 filim çeviren kıza giren çıkanla çok meşguldü.
Medyayı kan tutmuştu, medyayı sperm,
medyayı The Cemaat tutmuştu.
Zaten de bizim abdestli faşizmimiz İran'ınkini döverdi.
Türkiye'de profesörler çoktan Silivri'ye kapatılmış,
kalp krizi ya da beyin kanaması geçirmedikleri sürece adları anılmıyordu.
Nihayet beklenen an geldi. Orgeneral Başbuğ kürsüye çıkıp,
fotokopi kağıdı rulo halinde yazana iade etti.
"TSK'nın üzerinden çekin ellerinizi" dedi.
İran'ı, Afganistan'ı, Pakistan'ı hatırlattı.
Bu arada İran'da üç kişinin biraraya
toplanması yasaklanmıştı. İslami rejimin Besiji polisi coplarla,
silahlarla sokağa çıkacak göstericileri bekliyordu.
Üç gündür yabancı haber ajanslarına haber geçilemez olmuştu.
İran dünyaya kapanmıştı.
Abdestli faşizm İran'da baskıyı artırdıkça,
yurtdışındaki İranlılar hergün, dünyanın her köşesinde gösterilere
başlamışlardı.
Necip Türk medyası meşguldü. İran'ı görmüyor, ilgilenmiyordu.
30 yıl evvel kafalarına çuval geçirilmiş İranlıların,
islamiyete "Şuur menem nur menem!" çığlığını,
islam dinine "Vicdanımla, aklımın ışığıyla aramdan çekil" isyanını
duymuyordu.
İmdada yine Behlülle Bihter yetişti.
Medyada yeni bir tartışma başlamıştı:
Aşk-ı Memnu'daki sevişme sahnesi toplumu nasıl etkilemişti?.
Şimdi sosyologlar, psikologlar oturup bunu tartışacaklardı.
Herrrr işi bırakıp, üçüncü sınıf ve 60 saniyelik bir sevişme sahnesinin
kimi nasıl etkilediğini anlamaya çalışacaklardı.
Netekim, bu tür eblehçe yayınlar bir amaca matuftu.
İnsan denilen yaratığın zekası fazla çalıştı mı kansere yakalanıyordu (*).
Zeka düzeyi arttıkça kanser olma ihtimali artıyordu.
Zekanın cezası kanserdi (Bkz. Zeka kanseri).
Genelkurmay Başkanı konuşurken ekranın altında bir bantta döviz kurlarını
geçirirdin, bir bantta Michael Jackson'ın ölümünün detaylarını. Sağ üst
köşeye bir hafta sonraki dizinin fragmanı, sol alt köşeye triplex villa,
sağ alta (2nci bandın üstüne) klima reklamı koydun mu ahali ne baktığını
görür, ne okuduğunu anlardı.
Zaten çitlediği çekirdeğin sesinden (sigarayı bırakınca çekirdeğe sardırdı
ya!) söyleneni de duymuyordu. Böylece kanserden korunmuş oluyordu.
Ey Aziz and Azize okur, necip medya size duyurmamaya
çalışıyor ama İran halkı İslamiyetle vicdanı,
aklı arasına bir sınır çekmek istiyor. İran 30 yıl sonra
İslami faşizme "Şuur menem nur menem!" çığlığıyla "Dur" diyor.
Bugün bu çığlığı duymazsak, 30 yıl sonra torunlarımız
müzik dinleyebilmek uğruna, elele tutuşabilmek,
bir kırmızı ruj sürebilmek uğruna can verecekler.
Yerli Ahmedinejadların, yerli Ayetullahların
ya da 'ılımlı' dediklerinin İran'dakinden farklı olduğunu düşünüyorsanız...
o televizyonların önünden bir kalkın artık.
'Abdestli faşizmden önce son çıkış'tasınız. Bir dönün artık!
-------------- sonraki bölüm --------------
Bir HTML eklentisi temizlendi...
URL: http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/pipermail/bsb-forum/attachments/20100201/9c57cdc2/attachment-0001.htm
More information about the Bsb-forum
mailing list