[Bsb-forum:324] turhan selçuk

lale elmasulu laleelmasulu at gmail.com
11 Mar 2010 Per 19:51:06 EET


> "Gördüğümüz rüyanın birbirine benzemesi doğaldı"
>
> Turhan Selçuk'un sanatta 60. yılında basılan 'Önce Çizgi Vardı... "çizgide
> 60.yıl"' adlı derleme kitabında İlhan Selçuk ağabeyini duygu dolu sözlerle
> kaleme almıştı. Ağabeyine 'gördüğümüz rüyanın birbirine benzemesi doğaldı'
> diyen Selçuk'un kaleminden Turhan Selçuk...
>
> İlhan Selçuk<http://cumhuriyet.com.tr/?yer=yazar&aranan=%DDlhan%20Sel%E7uk>
>
>
>
> TURHAN...
>
> Çevremizi saran üç boyutun ötesinde, dördüncünün varlığını duyumsamadığımız
> yıllardı... Uzunluğu, genişliği, derinliği biliyorduk...
> Zamanı tanımıyorduk...
> Yaşadığımız an'ın bilincine uzaktık...
> Bilye oynarken, meşin topun peşinde koşarken, okula giderken, gezip
> tozarken, avarelik ederken, akan zamanın dışındaydık...
> Ta içimizde, yüreğimizde, beynimizin gizli bir köşesinde, geleceğimizin
> gizemine adamıştık kendimizi...
> Ulaşılamaz yıldızlara gidecektik; bilmediğimiz ülkelerde görülmemiş
> serüvenler bizi bekliyorlardı; göz kamaştırıcı hayatlara ışınlanmıştık...
> Yakınımızdaki hiçbir olay, ailemizdeki hiçbir bağ, çevremizdeki hiçbir
> kişi, ülkemizdeki hiçbir gerçek, yaşadığımız kent veya kasabadaki hiçbir
> koşul, bizim yarınlara şartlanmış yaşam tasarımlarımızı engelleyemezdi...
> Yaşayacaktık: ama, daha sonra, ilerde, gelecekte, hayat kollarını bize
> açacaktı...
> Özlemlerimizin anlamı, sıradanlaşmanın sınırlarını ruhumuzda çiğneyip
> geçmişti...
> Yaz sıcağını emen geceler, pırıl pırıl gökte kayan yıldızları ciğerlerimize
> çekiyorduk: o yıldızlar gökte bizim için kayıyorlardı...
> İki Çocuğun devri Alemi'ni, Tarzan'ı, Baytekin'i, Üç Silahşörler'i aşıp La
> Dam O Kamelya'ya geçmek güç olmadı; Çocuk Sesi'ni Afacan'ı geride bırakırken
> üzülmedik; bunlardan çk daha uzakta, gizemli ve görkemli bir yerde, hayat
> kollarını açmış bizi bekliyordu.
> Çok küçük yaştayken, İstanbul'da elektrik düğmesini çevirdiğimiz zaman
> ortalığın aydınlanması bize doğal gelmişti. Anadolu'nun uzak kasabalarında,
> fitilli petrol lambasının soluk ışığında kitap sayfalarını çevirmekte ne
> kolaydı!.. Çünkü hayat, çok ötede, gelecekte, bilinmeyen kentlerde, balta
> girmemiş ormanlarda, uzak gezegenlerde yaşanacak apayrı bir şeydi.
> Bilincimizin gölgesinde, geleceğin bilinmezliğine yayılıyordu
> umutlarımız...
> Çocuklukta yaşadığımız yıllar, ilerde yaşayacağımız güzel zamanlardan ödünç
> alınmıştı.
> Schubert'i, Gorki'yi, Zola'yı, Gogol'u tanıdığımızda, kendimize
> yakıştırdığımız dünyanı ninsanlarını bilmuş gibiydik; ama, sanki hepsi de üç
> boyutun kapsamı içindeydi...
> Dördüncü boyutun bize hazırladığı tuzaktan habersizdik...
> Zamanı duyumsamaya başladığımız gün, yaşam değişti, dördüncü boyut ikimizi
> de uçurumuna çekmeye başladı...
> Turhan'la kardeşliğin ötesinde bir ikili olşturuyorduk, yaşımız büyüdükçe
> düşüncelerimiz de birlikte büyüyor, düşlemlerimize karışıyordu, gece
> gözlerimizi kapadığımızda gördüğümüz rüyanın birbirine benzemesi doğaldı...
> Ya Ülfet?..
> O 'bizim' kız kardeşimizdi...Benim ya da Turhan'ın değil, 'bizim'
> kardeşimiz...
> Uzun sandığım bir çocukluk evresinde 'ben' ile 'biz'i düşüncelerimde
> karıştırdığımı sanıyorum.
> Gerçek ile düşü ayrımsamak çok zor oldu.
> Çocukluğumuzun uçsuz bucaksız evreninden kopup ayaklarımızın toprağa
> değdiği anda, ben çok korktum...
> Turhan'ın ürktüğünü sanıyorum.
> Dünyalarımız yıkılıyor muydu? Yıldızlara gidemeyecek miydik? Evrenin
> bilinmeyen güzelliklerini, adına hayat denen süreçte keşfedemeyecek miydik?
> İlk gençlik yılları aşılıp da 'zaman boyutu' yaşamda devreye girdikçe, üç
> boyutun yetersizliği, kısırlığı, bağlayıcılığı ortaya çıkıyordu.
> İnsanın durduğu, oturduğu, hele geceleyin yattığı yerde düşünceleriyle
> devinebilen bir yaratık olduğunu küçükken keşfeden bizler, hayatın
> gerçekliği karşısındı, ellerimizin ayaklarımızın bağlandığını mı
> görecektik?..
> Büyüyorduk, hayata atılmak, meslek sahibi olmak, para kazanmak, bir evin
> sorumluluğunu taşımak gibi zorunlulukların oldubittisiyle karşı karşıyaydık.
> Kuralların bukağası, ayakbileklerimize vuruluyordu. Gerçekler, hışımla
> üstümüze geliyordu. Dünyalarımızın yıkılmazına, gezegenlerimizin yok
> olmasına, yıldızlarımızın ellerimizden kaymasına seyirci mi kalacaktık?..
> Kıyamet günü yaklaşıyordu... O sırada Turhan bir şeyi farketti.
> Alaeddin'in lambasından çıkan dev, Turhan'a bir çizginin gizeminde bütün
> dünyaları, yıldızları, gezegenleri, galaksileri, insanları, duyguları,
> sevdaları, dostlukları, düşmanlıkları, ağlamayı, gülmeyi, geçmişi, geleceği
> ve an'ı - tek sözcükle yaşamı - yakalamasını öğretti.
> O, ne büyük bir mutluluk!..
> Turhan, evrendeki her şeyi çizgiye dönüştürmenin ilm-i simyasında benliğini
> buldu...
> Yaratacağı evren'in Allah'ıydı artık...
> Baytekin gibi yıldızlara gitmiyor, yıldızları ayağına çağırıyordu. Doktor
> Faust'un gücü artık ne yazardı!.. Güliver'in devleri ve cüceleri, çizginin
> büyüsünde bir büyüyüp bir küçülüyorlardı. Şekspir'in tiyatrosu, çizgi
> dünyasının egemenliğinde perdelerini açıp kapıyorlardı. Molyer'in mizahı,
> çini mürekkebiyle beyaz kağıt üzerine dökülüyordu. Donkişot ya da Kazanova,
> Turhan'ın yanında yay kalırlardı.
> Turhan'ın dünyası, yaşadığımız gerçek dünyanın eleştirisiyle oluştu...
> Alternatif bir dünyadır bu...
> Coğrafyası dördüncü boyuta yayılır...
> Turhan'da zaman korkusu kalmadı...
> Zaman, artık Turhan'a çalışıyor.
>
>
>
> *Kaynak: *Önce Çizgi Vardı... "çizgide 60.yıl"
>
> Güldiken, Güz 1994, S. 5, s.24-25
>
>
>
> *FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ<http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=galeri&kid=703&sn=1#sd>
> *
>
>
>
> *İlgili haberler için tıklayınız;*
>
>
-------------- sonraki bölüm --------------
Bir HTML eklentisi temizlendi...
URL: http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/pipermail/bsb-forum/attachments/20100311/fd7deeba/attachment.htm 


More information about the Bsb-forum mailing list