<html xmlns:v="urn:schemas-microsoft-com:vml" xmlns:o="urn:schemas-microsoft-com:office:office" xmlns:w="urn:schemas-microsoft-com:office:word" xmlns:m="http://schemas.microsoft.com/office/2004/12/omml" xmlns="http://www.w3.org/TR/REC-html40">
<head>
<meta http-equiv="Content-Type" content="text/html; charset=windows-1254">
<meta name="Generator" content="Microsoft Word 14 (filtered medium)">
<style><!--
/* Font Definitions */
@font-face
        {font-family:Calibri;
        panose-1:2 15 5 2 2 2 4 3 2 4;}
/* Style Definitions */
p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal
        {margin:0cm;
        margin-bottom:.0001pt;
        font-size:12.0pt;
        font-family:"Times New Roman","serif";}
h1
        {mso-style-priority:9;
        mso-style-link:"Başlık 1 Char";
        mso-margin-top-alt:auto;
        margin-right:0cm;
        mso-margin-bottom-alt:auto;
        margin-left:0cm;
        font-size:24.0pt;
        font-family:"Times New Roman","serif";}
a:link, span.MsoHyperlink
        {mso-style-priority:99;
        color:blue;
        text-decoration:underline;}
a:visited, span.MsoHyperlinkFollowed
        {mso-style-priority:99;
        color:purple;
        text-decoration:underline;}
span.E-postaStili17
        {mso-style-type:personal-compose;
        font-family:"Calibri","sans-serif";
        color:windowtext;}
span.Balk1Char
        {mso-style-name:"Başlık 1 Char";
        mso-style-priority:9;
        mso-style-link:"Başlık 1";
        font-family:"Times New Roman","serif";
        mso-fareast-language:TR;
        font-weight:bold;}
.MsoChpDefault
        {mso-style-type:export-only;
        font-family:"Calibri","sans-serif";
        mso-fareast-language:EN-US;}
@page WordSection1
        {size:612.0pt 792.0pt;
        margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt;}
div.WordSection1
        {page:WordSection1;}
--></style><!--[if gte mso 9]><xml>
<o:shapedefaults v:ext="edit" spidmax="1026" />
</xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml>
<o:shapelayout v:ext="edit">
<o:idmap v:ext="edit" data="1" />
</o:shapelayout></xml><![endif]-->
</head>
<body lang="TR" link="blue" vlink="purple">
<div class="WordSection1">
<h1 align="center" style="margin:0cm;margin-bottom:.0001pt;text-align:center;background:white;vertical-align:baseline">
<span style="font-size:14.0pt;color:#003270">Dünya bize hayran.. Ben İstinye Park’a..<o:p></o:p></span></h1>
<p class="MsoNormal" align="center" style="text-align:center"><strong><span style="font-size:14.0pt;border:none windowtext 1.0pt;padding:0cm">Selahattin Duman -</span></strong><span style="font-size:14.0pt"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt">Dünyanın bizdeki ekonomik gelişmeye hayran olduğu şu günlerin tadını çıkarıyorum..<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt">Neyi başardık da bize hayran oldular, tam bilmiyorum ama “fetbazlık düzeyimiz” gerçekten yetmiş iki milleti kıskandıracak kadar gelişkin..<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt">Madem lafa böyle girdik.. Yukarıdaki tespitime dair elimdeki örneği gururla arz edivereyim..<br>
Ege bölgesinin yöreyi tanıyanlarca pek bilinen yeşil renkli bir sivri biberi vardır..<br>
Milas’tan başla, yukarıda Bergama, aşağıda Fethiye kapsama alanında kalsın..<br>
Bu yörelerin köylülerinden kim sözünü ettiğim malı bostandan pazara çıkarırsa “ip biber geldiii..” diye bağırarak satar..<br>
İncecik, yirmi santime yaklaşan boyuyla kemirgen kuyruğu gibi, acısı kıvamında, dokusu lezzetli bir biberdir..<br>
“İp biberin” meraklısı şimdilerde adını “gurme” diye tesmiye ettiğimiz lezzet ehlidir..<br>
Özellikle zerzevat türlerini mahveden seracılık belasından sakınanlar, Akdeniz’in seralarından fışkıran tatsız, tuzsuz, bol hormonlu biberden yaka silkenler için bu “ip biber” sofraların kurtarıcısı oldu..<br>
<b><span style="border:none windowtext 1.0pt;padding:0cm">***</span></b><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt">Vay! Sen misin aradaki farkı keşfeden..<br>
Önce üreticisi zamladı ip biberi.. Kilosu bir liradan müşteri arayan “ip biber” geçen yaz kilosu beş liradan satılmaya başladı..<br>
Seracı milleti meraklının paraya nasıl kıydığını görünce tutmuş, bu biberin tohumunu seralarına götürmüş.. Çimlemişler, filizleri şaşırtmaca ile yeniden dikmişler.. Ürünün bire bir aynısını elde etmişler..<br>
Şimdi Ege’nin gelinlik kız zarafetinde, kocakarı acısı lezzetindeki o meşhur “ip biberi” İstanbul’un marketlerinde satılıyor..<br>
Hem de yarım kilosu dokuz liradan..<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt"><br>
<b><span style="border:none windowtext 1.0pt;padding:0cm">DEĞDİ Mİ YANİ?</span></b><br>
Çakma ip biberin tadı, ödediğimiz paraya değse bari.. Diğer sera malı biberden farksız.. Lezzetsiz, kokusuz, hepsinden öte acısız.. Bildiğin saman..<br>
Prese koy, sıkıca ez.. Posasını briket gibi kalıp yaparak kurut.. Kışın lazım oldukça “hayvan yemi” niyetine ineğe bile yedirirsin..<br>
Yazının girişinde sözünü ettiğim “fetbazlıktaki gelişmemizin” sıradan bir örneği işte.. Benimkisi boş söylenme..<br>
Lakin “dünyayı hayran bırakan” ekonomik gelişmemizin etkileri bünyemde hissedilmeye başlandı..<br>
Sözünü ettiğimiz “etkiyi” tarif ederken “Kazık” metaforunun altını çizerek geçersek, bu olumlu(!) etkinin bünyeye fitil gibi tatbik edildiği anlaşılır..<br>
Pazar günüydü.. İstinye Park denilen “kurtarılmış bölgeye” ayak atacağım tuttu.. Hay atmaz olsaydım..<br>
Evde misafirim var.. Hazır taam alıp, akşam yemeğini çırpıştıracağım.. Oradan da metroyla eve döneceğim..<br>
Hangi kapısından girdiysem artık, çarşısının içine düştüm..<br>
Kapıdan girince uzayıp giden bir dikdörtgen alan var ki İstinye Park Manavı bunun tam orta yerine konuşlanmış..<br>
Ayağım doğruca oraya gitti..<br>
Manavın kendine yakıştırdığı ad “Safir..”<br>
Ulan budala! (Kendime söylüyorum..) Alışveriş edecek izanın yok.. Bari isminden uyansana..<br>
<b><span style="border:none windowtext 1.0pt;padding:0cm">***</span></b><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt">Belli ki manavın işletmecisi, kendisini Kapalıçarşı’nın kuyumcusu ile bir ayar görüyor.. Ona göre de sattığı zerzavat, takı değerinde..<br>
Kilosu kırk altı liradan kış kirazı var..<br>
Düğüne gittin.. Geline çeyrek altın takıp kendini küçük düşüreceğine, buradan bir kilo kiraz al.. Kese kâğıdını damadın eline vermeden önce birer çiftini gelinin kulaklarına tak..<br>
“Kış ortasında kiraz taktı..” desinler, düğün salonlarında namın yürüsün..<br>
Bir kıvırcık, iki küçük demet maydanoz, bir demet tere, bir bağ da yeşil biber alıp yirmi lira uzattım.. Oğlan para üstü diye iki buçuk lira verdi..<br>
Bozuk paranın liraları da Darphane’den yeni çıkmış, pırıl pırıl..<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt"><br>
<b><span style="border:none windowtext 1.0pt;padding:0cm">SAKSAĞAN GENİ</span></b><br>
Bizim soyumuzda “Saksağan geni” olduğundan parlak şeylere bayılırız..<br>
Avucumda parlayan çil liralara bakmaktan yediğim kazığı algılamadım.. Manavın meyve bölümüne gittim..<br>
İki kilo portakal, iki kilo da elma aldım.. Bir yirmilik daha uzattım.. Manavın tezgâhtarı “Abi otuz üç lira..” deyince aklım başıma geldi..<br>
Pazardan alsam beş, Migros’tan alsam sekiz liralık mal.. Burada otuz üç lira..<br>
“Al malını, ver yirmiliğimi..” demem lazımdı onu da diyemedim.. Memur çocuğuyuz, asaletimiz Maliye’den tescilli.. Yırtıklık bize göre değil..<br>
Utanıp ödedim parayı.. Ama içim küfür kafir.. Tabii kendime..<br>
Orada “Osmani” adında bir lokanta var ki Sultanahmet’teki esnaf lokantalarının hallicesi..<br>
Tencere yemeği de satıyorlar..<br>
Oraya doğru yürümeye başladım.. Kazığı hissediyorum ama içimdeki sığır bir kere şahlanmış.. Kimse durduramaz..<br>
Üstelik yaz başında üç beş kap yemek alıp, fazladan pide de yaptırıp en fazla kırk elli lira ödemişliğim var..<br>
Evde bekleyen arkadaşım olmasa!!<br>
Bir de buzdolabında artan yemekler var.. Bir iki kap zeytinyağlı.. Et türü bir şey de kotarsam, akşam yemeği savuşacak..<br>
<br>
Tandır gözüme girdi.. Paket yaptırdım.. Dört porsiyon istemiştim, iki küçük plastik kutuya sığdı.. Kutuların hacmi ikişer sigara paketine göre..<br>
Kasaya gittim.. Elli kâğıt uzattım.. Kasadaki oğlan gülmeye başladı.. Arkasında bir tezgâhtar kız var o da gülüyor.. Keratalar! Sanki kendileri CEO maaşı alıyorlar..<br>
<b><span style="border:none windowtext 1.0pt;padding:0cm">***</span></b><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background:white;vertical-align:baseline"><span style="font-size:14.0pt">Biz hâlâ gafletteyiz, etraftan tanıyıp da “Merhaba..” diye şöhretimizi selamlayanlara temenna ediyoruz..<br>
İkinci elliliği uzatıp da para üstü olarak sadece üç metal lira alınca fiyatı sormak aklıma geldi..<br>
“Kaç para yahu bu tandırın porsiyonu?”<br>
Yüz liranın üzeri üç liraysa gerisini siz hesaplayın.. Malı işte burada iade etmeli, parayı alıp kaçmalıydım..<br>
Fark ettim ki yemek sırasındakilerin tamamı bana bakıyor.. Bana öyle geldi ki tandırı iade etsem, tezgâhta, kasadar surat sallayacak..<br>
Beni seyreden İstinye Park’ın has müşterileri de “İşte önüne geleni içeri alırsan böyle olur..” diye aralarında fısıldaşacaklar..<br>
Bir bezginlik, bir eziklik.. Kös kös eve döndüm..<br>
Metroda geçirdim her saniye, başıma gelenleri düşünerek “ekonomik gelişmemizin” tadını çıkardım..<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-size:11.0pt;font-family:"Calibri","sans-serif""><o:p> </o:p></span></p>
</div>
</body>
</html>