[Turkmath:9831] Konu: Müsadenizle, (okumamak serbest!)
yilmaz akyildiz
yilmaz.akyildiz at gmail.com
21 Mayıs 2014 Çar 09:06:03 EEST
Tarih’e Bir Not daha düşebilirmiyim?
Laf lafı açıyor derlerya, işde o misal, (biraz da içimde hala Timur Hoca
nın bana verdiği eski gaz var), bir önceki Tarih Not um için internetten
kopyala-yapıştır yaparken araya Fevziye Göl’ ün de “nitelik” üzerine bir
sözü ilişmiş. Bir öğrencim (Atilla Y.) nin de o cümledeki olabilecek bir
çelişki dikkatini çekince, Putin’ in CIA projesi dediği bu internet
ortamında araştırdım buldum ki, Fevziye Göl İTÜ de 1964-66 yılları
arasında Yüksek Matematik hocam rahmetli Selma Soysal' ın kardeşi Mümtaz
Soysal'ın sağ (pardon sol) kolu imiş. Aynı partide çalışmışlar ama bu Nisan
ayında o partiden beraber ayrılmışlar. Ne yazık ki Mümtaz Hoca nın gözleri
artık görmüyormuş, ama kitap yazmaya devam ediyor. Son kitabı 4 sene önce
bitirdiği Anayasa üzerine olup İlter Ertuğrul Hoca tarafından
yayımlanmış. (Mümtaz
Soysal,Anayasaya giriş,İlter Ertuğrul-Mümtaz Soysal'ın yargılanışı. Basım
evi İmge Kitabevi yayın Tarihi,Kasım 2011). Sanmayın ki konu dışına
çıkıyorum, şöyleki: Şimdi de Mümtaz Hoca ilk bayan matematik profesörümüz
kız kardeşi Selma Soysal’ın kitabını yazıyormuş. Daha önceleri İTÜ Taşkışla
binasındaki törende bana söylemiş, Cumhuriyet Gazetesindeki Açı köşesinde
de bunun işaretlerini vermişti:
http://www.matokulu.com/index.php/matematikciler-kategorisi/209-prof-dr-selma-soysal
Matematik (ve hatta Fizik) tarihimiz Cahit Arf sız olamayacağına göre (ilk
Kuantum dersini İÜ de Cahit Hoca vermiş!), gelin Cahit Arf ın bir öğrencisi
olan Selma Hocanın 2011 de sonsuzluğa yolcu edilirken yazdıklarımı burada
beraber okuyalım:
Cahit Arf dan doktorasını almış, heyecan doluydu, ders anlatırken bile
aklında araştırma konusunun olduğu seziliyordu, çünkü o bir "uçuk" tu. Lise
matematiğinden çok farklı bir durumla karşı karşıyaydık, çoklarımız
kaybolmuştuk. Daha ilk haftamızda Dedekind kesimlerini anlatıyor ve biz hiç
bir şey anlamıyorduk. Biz inşaat mühendisleri için gerçel sayıların
inşaasına ne gerek vardı?... Ardından matrislere başlamıştık. Daha sonra Taylor
Serileri ni yaptık.
O zamanların Türkiyesi çok değişikdi. Biz Anadoludan gelenlerimiz İstanbul
gibi bambaşka bir dünyada kendi hemşehrilerimize daha bir yakın dururduk.
Hatırlıyorum bir ileri sınıfımızdan Şebin Karahisarli Harun Karadeniz bizim
Karadeniz takımına "Kara Selma finalde mutlaka Taylor sorar" demiş ve doğru
çıkmıştı. Artık o günden beri benim için Selma Soysal Hoca = Taylor
Serileri olmuştu. En çok bu konuya taktırmıştı bizim kafamızı. Nitekim
sonradan da anladım ki meğerse pek çok şey Taylor Serileriymiş....
Selma Hocayı son gördüğümde (sene 1996 olmalı) bana iki şey söylemişti:
- Ben matematik uğruna gül gibi kocamdan oldum, Onun ardından (İzmire)
gitmedim, (ben bu sözlerinde bir pişmanlık hissettmiştim).
- Kardeşim Mümtaz ın kitabını yazacağım.
Bu sabah Selma Soysal Hocamızın Taşkışla daki töreninde duygulu anlar
yaşadık. Matematik Deerneği Başkanı Betül de oradaydı. Selma Hoca’ nın en
eski ve aidatlarını tıkır tıkır ödemiş bir üyesi olduğunu söyledi...
Mümtaz Beye
"Selma Hocamız sizin kitabınızı yazacaktı?" diye sorduğumda aldığım cevap
"artık ben onunkini yazacağım" oldu… hayat surprizlerle dolu!
Şans verilseydi, konuşmamda Selma Hocanın matematiğe olan tutkusunu, "uçuk"
luğunu, bu uğurda kocasının bile ardından gitmediğini, mühendislik
öğrencilerine matematik öğretirken matematikden ödün vermediğini, "bunlar
ne zaman bizim işimize yarayacak" sözlerine katiyen aldırmadığını
anlattıktan sonra kendisiyle olan şu anımı da paylaşacaktım:
2.5 senelik mühendislik eğitiminden sonra gördüm ki (zaten Karadeniz liyim)
benden mühendis-mütahit no-lamaz!, TÜBİTAK bursu danışmanım rahmetli Fikret
Kortel "sen ODTÜ ye git, orda Cahit Arf var, Feza Gürsey de geliyor,
yabancı hocalar da ziyaret ediyor" deyince ben kararımı vermiştim. Nitekim
zamanımızın en büyük matematikçilerinden Robert Langlands 1967 de hocam
olmuştu. Ne kadar mühim bir matematikçi olduğunu sonradan farkettiğimiz Karl
Menger de 1968 ilkbaharında ODTÜ deydi. Aydın Aytuna ile onun Projective
Geometry dersini alıyorduk ki öğrenci hareketleri başladı, Komer in arabası
yakıldı derken bütün sömestre iptal oldu. Kendilerinden referans mektubu
istediğim (daha sonraki yıllarda İTÜ Rektörü olacak) İlhan Kayan gibi
mühendislik hocalarım "delirdinmi, manyakmısın, İTÜ bırakılırmı, Fizik
okumak istiyorsan bizden mezun olduktan sonra Çekmecedeki Nükleer Enstitüye
gidersin" diyerek, ne de olsa ben gibi inek bir öğrenciyi kaybetmek
istemezken, Selma Hoca sorgusuz sualsiz bana referans mektubu yazmıştı.
Derslerinde zaten görürdüm onun matematiğe olan tutkusunu, aşkını,
saygısını, benim o zor günlerimde referans yazma hususunda takındığı kesin
tavrı bana güç vermiş ve doğru yolda olduğumun teminatı olmuştur.
Işıklar içinde yatsın.
Selma Soysal Hocamızın Yüksek Matematik dersinin "kazık" lığından sonra Tevfik
Okyay Kabakçıoğlu Hocamızın rahat, sevecen ve sevdiren, Selma Hocamızın
aksine, konunun teknik detayından çok felsefesine ve tarihine eğilen, bu
hususlarda Gauss dan uzun uzun bahseden, dersin ortasında Almanya
hatırlarını anlatarak bizi mest eden o babacan, bilge hali seneler sonra
bile hala gözlerimin önündedir. Almanyadan ithal, Sirkeci - Cağaloğlu
kırtasiyecilerinden satın aldığımız Aristo hesap cetvelinin nasıl
kullanılacağını ilk Okyay Hocamızdan öğrenmiştik. Bu sürgülü mekanik alet
çarpımın logaritmasını logaritmaların toplamı olarak hesapladıktan sonra
ters fonksiyonla (yaklaşık) neticeyi veriyordu. Yani mekanik bir aritmetik
bilgisayar. Şu an bile Okyay Hocanın o Aristonun iç içe geçmiş sürgülerini
nasıl kaydırarak çarpma yapmayı bize öğrettiğini görebiliyorum. (Neden
saklamadım ki ben o Aristoyu? Bazan kendime öyle çok kızıyorum ki Milli
Eğitim Bakanı olsam mecburi koyacağım derslerin başında “kıymet bilme,
değer bilme, eskiye saygı, eşyaya saygı, ileriye dönük obje toplama,
saklama, koruma” içerikli bir ders olurdu… Aristo gibi daha neler geldi
neler geçti elimden, kıymetlerini bilemedim. Kitaplar için de benzer
şekilde).
Bir süre sonra geride bıraktığım muhendis sınıf arkadaşlarımı
ziyaretlerine geldiğimde onların Aristo yu aşıp artık Facit makinaları
kullandıklarını, Taşkışlanın Mimarlık girişine de bir IBM Bilgisayarının
monte edildiğini görmüştüm, sene 1967- 68. Aynı yıllarda da ODTÜ de Oktay
Sinanoğlu Fizik Bölümünün zemin katında bir inşaat mühendisi hocası
tarafından işletilen (Mustafa Akgül den isim rica edebilirmiyiz?) IBM Main
Frame bilgisayarında Quantum Kimyası hesaplamaları yapmak için elinde deste
deste IBM kartları ile görünüyordu. Ben de ODTÜ de FORTRAN ve Stanford da ALGOL
bilgisayar praglamalarında o punç denilen kartlardan az çekmemiştirim… Sok
çıkart sok çıkart hadi yine olmadı yine Error var, Stanford Lablerinde az
sabahlamadım ben.
Bu arada Selma Soysal Hocamıza haksızlık yapmayalım: O zamanlar kendisi
henüz çiçeği burnunda, dinamik ve çok çalışkan, idealist bir Doçent ti,
elbette konunun en ince teknik detaylarına ehemmiyet verecekti. Tesadüf bu
ya Lise Matematik hocam Saliha Yücel ve Selma Hocam İÜ Matematik Bölümünden
tanışıyorlar. Mecidiyeköyde oturan Saliha Hocamla şimdi telefonda
konuştum, Cahit
Hoca, Ratıp Berker ve Kerim Erim den dersler almışlar.
1965-66 yılında Kabakçıoğlu Hoca mızdan Yüksek Matematik II dersini almış
ve Fourier Serileri ni ilk ondan öğrenmiştim. Okyay Hocamız Taşkışlaya
Almanyadan getirdiği eski, dökülen bir kurbağa VosVos ile gelir giderdi. O
zamanların İstanbulunda özel arabası olan pek az insan vardı, Selma Hanım
da Parisde bir sene misafir araştırıcı olarak çalıştıktan sonra yurda Renault
4 ile dönmüş ve ardından da evlenmişti. (Öğrenci milleti her devirde
aynıdır, çok acımasız ama geniş hayal güçlüdürler, biz haylazlar “araba
sayesinde koca buldu” demiştik. Ne ayıp! Ama gerçekten o seneler özel bir
araba çok büyük bir matah dı). Aynı seneler Altan Erbulak, benzer bir
VosVos ile uzun bir Anadolu gezisine çıkmış ve Milliyet de onun karikatüre
tefrikalarını takip etmiştik. Bir de Milliyet de 3 kağıtçı Gözlüklü Sami yi
hiç kaçırmazdık. Çetin Altan’ ın yazılarının amfinin arka sıralarında
okunduğunu duyardım ama benim kafam siyaset işlerine hiç basmazdı, hala da
basmıyor ya.
Yine aynı seneler, bizim bir sınıf önümüzdeki Harun Karadeniz Fizik
Hocamız Ali Sümer Hocamızın derslerinin inşaat mühendisleri için gereğinden
fazla kazıklığına karşı baş kaldırmış ve öğrencileri örgütlemişti. (Ali
Hoca nın hareket halindeki bir tekerlekten fırlayan çamurun yörüngesinin
hesabı sorusu meşhurdur). Daha sonra (Yıldız) Özel Mühendislik okullarına
karşı meşhur İstanbul dan Ankaraya Yürüyüş ünün de başında da rahmetli
hemşehrim Harun Karadeniz vardı. O zamanlar Oğuz Atay ismini hiç
duymamıştık. Deniz Gezmiş in Samsun dan Ankaraya Yürüyüş daha sonraki
senelerde gerçekleşecektir. Dikkatinizi çekerim, zaman henüz 68 değil.
Kıbrıs olayı ateşli ama henüz 4. Filo ufukda görünmemiş, Yüksek
Kaldırımbadanalanmamış.
Bölgecilik yaptığım sanılmasın sakın, ben Giresun doğup büyümeyim, Harun
Karadeniz, Rahşan Ecevit ve Ali Nesin in dedesi Şebin Karahisarlı. Şebin
Karahisar neden hala bugün bile Giresuna bağlı bir kasabadır çözmüş
değilim. Rahşan Ecevit bile bu düğümü çözememiştir. Diyeceğim, ben şahsen
Giresun la Şebin Karahisar arasında hiç bir yönde (sosyo, ekonomik,
politik, coğrafik) bir ilişki göremiyorum, aralarında dağlar kadar fark, ve
çok güzel yaylalarımız var: Tamdere, Kümbet, Bektaş, Karagöl. Ben her sene
giderim, hepinizi de beklerim. Geçenlerde balta girmemiş Brezilya
Ormanlarındaydım.
Hiç gereği yok kardeşim, Kastamonu - Sinop arasındaki kanyon ve ormanlarda
kaybolmayı her yere tercih ederim!
Bakın yine dağıttık konuyu. Hani matematikkde kalacaktık.
Fevziye Göl den bahsediyorduk. Meğerse Muzaffer İzgü kendisinin orta okulda
türkçe hocasıymış ve onun şu sözünü hiç unutmamış: “Türkçe, Edebiyat ve
Felsefe tüm derslerin alt yapısıdır”. Elbette biz buna Matematiğimizi de
ekliyoruz, hem de ilk sırada!
Muzaffer İzgü dedik te (şu an İzmir de mütevazi bir hayat yaşıyor, allah
uzun ömür versin diyelim), Haydn’ a “Siz Beetheoven den kopya çekmişsiniz”
dediklerinde, Haydn’ ın cevabı: “güzel şeyler kopyalanır” demesi gibi,
Muzaffer İzgü ye de benzer Aziz Nesin yakıştırmaları yapılmış olması bence
de normaldir. Aslında Fevziye Göl hanımın dediği gibi: “Aziz Nesin ayrı bir
değerdir, Muzaffer İzgü ayrı bir değerdir”. Bence de, Nesin politik iken
İzgü pedegojiktir. Aydınlar Dilekçesi nde İzgü nün imzası yoktur.
https://eksisozluk.com/muzaffer-izgu--101708?p=2
Lütfen konu haricine çıktığımı bana söylemeyin! Matematik Köyü müz vasıtası
ile Aziz Nesin de Matematiğimizin bir parçasıdır!
y.a.
…………….
Ek:
60 lı yılların ikinci yarısı Türkiyesini, sosyal hayatını okumak /
hatırlamak isteyenler için Ek liyorum:
O yıllarda bir kış vakti Salvatore Adamo İstanbula gelmiş ve “Tombe la neige”
i Türkçe söylemişti: "Her yerde kar var, kalbim senin bu gece".
Gerçektende o yılbaşı gecesi çok kar yağmıştı. Fecri Ebcioğlu çok popüler
olmuş, Zeki Müren en güzel zamanlarını yaşıyor, Ajda henüz Yeşilçam ın 3.
sınıf filmlerinde oynuyordu. Bizim bir odalı evimiz Gümüşsuyunda Askeri
Hastanenin hemen karşısındaki sokaktaydı, New York dan yeni dönmüş Engin
Cezzar la Gülriz Sururi yakınımızda otururdu, (şu an bu mekan Aydın la
Betül e emanet...). Yine aynı yıllarda Engin, James Baldwin i getirtmişti
New York dan, bu da bir olay olmuştu ama ben nedenini o zaman anlamamıştım. The
Sound of Music ve West Side Story filmlerini 70 mm lik çekildiklerinden Emek
Sineması nın sahnesinin ön cephesine gerilmiş büyük perdede yine o
senelerde seyretmiştik. Bilet bulmak zordu, bazı filmleri perdenin
dibinden seyredebilmiştim. Zevkle ızdırap ne zaman yan yana durur derlerse,
işde budur derim! Catherine Denueve, Alan Delon ve Belmondo filmlerini de
hep o emektar Emek de gördük. Belle de Jour (Gündüz Güzeli) filmindeki
profesöre çok şaşırmıştık. O filmde Catherine içimizi çok fena
gıdıklamıştı. Şerbourg Şemsiyeleri filmiyle hepimiz ıslanmıştık. Nathelie
Wood a hepimiz aşıktık. Sonraki yıllarda Los Angeles açıklarında okyanusda
bir tekne kazasında öldü(rüldü)ğünü okuyunca aramızda ağlayanlar olmuştu,
(Çarşanbalı Mevlüt Taşan). Walt Disney in Fantasia filmini yine emektar Emek
de seyretmiş ve klasik müzik dinlemeye onunla başlamıştım. Bu filmin
ardından Suriyeli bir İTÜ Elektrik öğrencisinin pikapını ve 5. Senfoni plağını
bir geceliğine ödünç almış ama bir haftalığına gasp etmiştim… Zavallı annem
hayatında daha öyle bir zulüm yaşamayacaktı. Şimdi bugün Emek Sinemasının
yok olmasının bendeki acısını tahmin edebilirmisiniz?! O sinema için AKM yi
feda edebilirdim! Atilla Dorsay hala Sabah da sinema yazıyor, (Hıncal dan
aylardır bir ses çıkmıyor, hayırdır inşallah..?!), hani Emek giderse Atilla
sinema yazmayı bırakacaktı? Hala mı ekmek parası? hala mı? Bu insanlar
bütün geçmişimin değerlerini yok ettiler, hem madden hem manen. Şimdi
anımsamaya çalışıyorum, yine aynı senelerde ben Oppenheimer piyesini hangi
tiyatroda seyretmiş, çok etkilenmiş ve İTÜ den kaçarak soluğu ODTÜ Fizik de
almıştım? Bilen varsa lütfen yardım etsin? O tiyatroya ne oldu?
Çarşanbalı Ferhan
Şensoy un bugün himayesindeki salon olabilirmi?
Fizikçi Ali Sümer Hocamızı en son Zincirlikuyu da Cahit Arf Hocamızın
defninde görmüştüm, Ataköy de oturduğunu söylemişti. Bizim zamanımızda Halliday
- Resnick i (yoksa Sears ımı?) tercüme ediyordu. Nerden bilebilirdik ki Ali
Hocaya “Feynman Lectures on Physics” i tercüme edin hocam demeyi.
Kendisine söz vermeme rağmen Ali Hoca ya son bir ziyarete gidemedim.
Kafama sıkayım! Benim hayatta en çekindiğim şey “pişmanlık” tır. Yazımızı Ajda
nın şu şarkısı ile bitirelim:
acımadan geçer yıllar
zamanla yalnızlık başlar
yola çıkar pişmanlıklar
…
y.a.
-------------- sonraki bölüm --------------
Bir HTML eklentisi temizlendi...
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/private/turkmath/attachments/20140521/8a8df2f6/attachment-0001.html>
-------------- sonraki bölüm --------------
A non-text attachment was scrubbed...
Name: TariheNot2.pdf
Type: application/pdf
Size: 224053 bytes
Desc: kullanılamıyor
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/private/turkmath/attachments/20140521/8a8df2f6/attachment-0001.pdf>
Turkmath mesaj listesiyle ilgili
daha fazla bilgi