[Turkmath:2020] "İTÜ İnşaat Kökenli Matematikçilerimiz"..
yilmaz akyildiz
yilmaz.akyildiz at gmail.com
Fri Mar 3 12:36:03 UTC 2017
önceden söylemiştim bu sayfalarda:
1965-66 yıllarında Taşkışla 111 veya 126 Nolu anfilerin birindeki ders
esnasında bir hocamız:
"*biz bu sıralardan pek çok değişik alanlarda pek çok değerli insanlar
yetiştirdik*"... demişti. Malumunuz o zamanlar Çoban Sülü Başbakan ama Hoca
Necmettin henüz siyasetin ön saflarına çıkmamıştı, zaten o Makina dandı.
Şimdi bakın şu paragrafın sahibi Uluğ Çapar ın da aynı sırlardan geldiğini
öğrenmiş oluyoruz:
"Ben bir Fulbright grantee's olarak Amerika'da o da Fransa'da doktora
yaparken birbirimize 50 şer sayfalık uzun mektuplar yazardık müzik ve
kültürel konularda. (Ben Brown Senfoni Orkestrasında keman çalıyordum,
bir de Brown satranç şampiyonu olmuştum !)
"
Boru değil bu, 50 sayfalık el yazısı mektuplar...
Tevekkeli, İstanbulda ne zaman bir klasik müzik konserine gitsem yanındaki
kızıl saçlı sevgili eşinden hemen gözüme çarpar Uluğ abi de ordadır o gece,
hiç kaçırmaz.
Timur ağbi bana der hep "yazmalısın". Benim hikayelerim Uluğ ağbininkiler
yanında çok köylü kalır. Esas Uluğ ağbi yazmalı 50 leri 60 ları 70 leri.
Gelin umalım, ikinci Olasılık kitabını bitirdikten sonra Uluğ Çapar
anılarını da yazar. Yazmazsa çok yazık olur. Lütfen sizlerde manevi baskı
kurun! Yoksa nerden bilecektiniz Cahit Arf ın Orta Okulda Kabakçıoğlundan
sonra geldiğini? ayın görünmeyen yüzünün hikayesini?
Bir de sorun Uluğ Çapar a "ne geziyorlarmış Dame de Sion'un
kapılarında?"... biz de yakamıza o "eşek arısı" ndan takıp az gezmedik kız
liseleri kapılarında... (benzer senaryo Orhan Pamuk'un İstanbul kitabında
da vardır).
Lütfen şunu da hatırlatın Uluğ Çapar a:
zaten "yazmak için yaşamakmış hayat", (gabriel garcia marquez).
y.a.
---------- Forwarded message ----------
From: Uluğ Çapar <ulcapar at gmail.com>
Date: 2017-03-03 13:56 GMT+02:00
Subject: Re: [Tmd-uye: 1506] Zafer Ercan'ı duyar gibiyim:
To: yilmaz akyildiz <yilmaz.akyildiz at listweb.bilkent.edu.tr>
Sevgili Yılmaz, Saygıdeğer Liste Üyeleri,
Sevgili Yılmaz, İTÜ kökenli matematikçiler konusunu hakkettiğimizden daha
fazla kapsadığın düşüncesindeyim. Gene de çok teşekkürler. O zaman canınızı
sıkmazsam
bölük pörçük birkaç anımı daha nakledeyim :
Yüksek Matematik I ve II derslerinin temel hocası Tevfik Okyay Kabakçıoğlu
idi.
Cahit Hocaya hayatında matematikteki tek ikinciliğini (orta eğitim
sırasında) tattıran kişi
olduğunu daha sonraları duymuştum. Çok yalın, sempatik ve mütevazi bir
kişiliği vardı.
Öğrenciler onu çok sevmiştik. "Uslu durursanız sizinle daha sonra aya
seyahat yaparız"
demişti. Onun Türkiye'de astronomide doktora yapan ilk öğretim üyesi
olduğunu da daha
sonra öğrenmiş ve aya seyahat konusunda neden bu kadar bilgili olduğunu
anlamıştım.
SPUTNIK çağı idi ama daha henüz aya ayak basılmamıştı. Bize ayda dolaşırken
birbirimizin
yüzlerinin güneş vuran yarısını çok aydınlık, gölgedeki diğer yarısını ise
simsiyah göreceğimizi
anlatmıştı (su buharı yokluğundan)!
Haftada 6 saat olan Yüksek Matematik derslerinin kapsamı bugün İngilizce
eğitim veren okullarda
okutulan Calculus I, ve Calculus II derslerinin bir hayli fazlası idi.
Advanced Calculus, Real Analysis
ve Linear Algebra derslerinin de önemli kısımlarını kapsıyordu. Zaten İTÜ
matematik eğitimine
o zamanlar hala kıta Avrupası yaklaşımı hakimdi. Calculus konuları gerçel
analiz çerçevesinde
veriliyordu. Tavsiye edilen kitaplar Mangold-Knopp ve Köthe'nin cilt cilt
eserleri idi.
Tevfik hoca da sayı sisteminin kuruluşunda Dedekind kesimlerini kullanmıştı
ama pek anlamamıştık
doğrusu, bu kavram biraz yukarlarımızdan geçmişti.! Tevfik hoca temelde
analiz konularını işliyordu. Özelliği olan diğer konuları doçentleri
Kara Selma ve Asım Özkan'a bırakmıştı. Selma hocadan vector analizi, hatta
biraz da manifoldlar,
Asım hocadan ise doğrusal cebir ve kombinatorik analiz öğrendik.
Geçen yazımda hikayesini anlattığım biz 5 deli ise Tatbiki
Mekanik Opsiyonunu seçip Cahit Arf'tan
Analitik fonksiyonlar, Varyasyonlar Hesabı ve Tansör Analizi gördük ! Cahit
Hoca tabii ki İTÜ'den
alışık olmadığımız bir hoca tipi idi. Geçen mailimde anlattığım gibi 5ci
yıl matematiğinin konularını biz
öğrencilere danışarak seçmişti ! "İnşaat mühendisliğindeki temel tanımlar
stress ve strain, bunlar
esasında tansörlerdir" demişti. "Onun için isterseniz biraz tansör analizi"
yapalım". Biz de "aa, tabii, tabii
olur tansör çalışalım" dedik ! Aslında bu lafı hep duyuyorduk ama
matematiksel olarak ne anlama geldiğini
bize hiç bir hoca anlatmamıştı o güne kadar. Bizim opsiyona gelmeyenlerin
de hepsi tansörün ne
olduğunu öğrenemeden mezun oldu ! (Asım Hocanın kapsadığı kadar linear
algebra içinde multi-linear
algebra doğal olarak yoktu).
Dönem daha yeni başlamıştı. Biz birkaç opsiyon öğrencisi bir akşamüstü
Taşkışladan çıkıp Dame de Sion'un önünden yukarı doğru yürürken yanımızda
bir araba durdu. Baktık piposunu tüttüren Cahit Hoca. "Taksim
-Galatasaray istikametine gidiyorsanız götüreyim" diyor. Allah allah ne
biçim hoca bu ??!!
O zamanların İTÜ İnşaat Fakültesi Türkiye'nin bütün kalburüstü Liseleri Fen
dallarının en önde gelen
öğrencilerini çektiği için tabii 140 kişilik böyle bir kitlede çok ilginç,
egzatrik tipler de vardı. Hatırımda
en çok yer edenlerden birkaçından söz edeyim:
Atasağun BAYKAL: Köy kökenli olduğu için eğitimi biraz gecikmiş, bize gore
yaşlı durur, kilolu, kerli
ferli bir öğrenci 30 larında gösteriyor. AAL (Ankara Atatürk Lisesi) 'ın
birincisi, gelmiş geçmiş en
parlak öğrencisi imiş AAL'in. Hiçbir sınav öncesi ders notlarını veya ders
kitabını çalışırken görmedik.
"Ben sınav sabahı istiareye yatar , ne sorular sorulacağını bilirim" derdi,
(tabii bize söylemezdi) !!
Diğer iddiaları "ben gömülerin yerlerini bilirim", "ben tavlanın 3 sırrını
leşfettim, kimse beni yenemez"
(gerçekten de yenemezdik!), "sputnik aya gitse de arka yüzünü göremez,
fotoğrafını çekemez.
Çünkü ay dünya etrafında dönerken arka yüzü hiç görülmüyor, tanrı bize arka
yüzünün göstermiyor !
Dolayısıyla görmemiz, oraya ulaşmamız kabil değildir"!! (Ne kadar parlak
olursan ol , dar aile,sokak,
mahalle çevrelerinden edinilen bağnazlığı yıkmak çok zor)!
Mezuniyet sonrası Atasağun'u hiç göremedim. İnsanlar ayın arka yüzünü de
görünce acaba "o resimler
sahte, bir emperyalist oyunudur !" mu dedi acaba? Hazine bulup zengin de
olmadı ama bir sure Ankara Belediye Başkan Yardımcılığı yaptığını duydum.
Şimdi hayatta mı onu dahi bilemem.
Doğan YALAZ : Müthiş bir müzik kulağı ve yeteneği ! Öyle Bach, Beethoven,
Mozart'ın tanınmış
eserleri değil, herhangi bir eserden bir kaç mezür dinlet sana hemen
söylesin : örneğin Shostakovich,
6 ci senfoni üçüncü kısım" diye. Ablası Tomris Yalaz'ı (bir inşaat
mühendisi ile evlenip Tomris Öziş oldu
daha sonra) İzmir'de büyük piyanist Wilhelm Kempf bir konser turnesinde
keşfediyor, Almanya'ya
götürüp ders veriyor ve Tomris bir konser piyanisti oluyor. Aslında Doğan
ile Tomris çocukluklarında
birlikte piyano dersleri alırken Doğan iki kardeşin daha yeteneklisi olarak
bilinirmiş. Fakat Doğan
MÜYENDİS olmağı tercih ediyor müzik kariyeri yerine ! İTÜ İnşşatın en
palas Yol opsiyonunu
seçiyor. İsviçrede firmalarda çalışıp emekli oluyor , İsviçre'de yerleşik.
Şu anda Parkinson tedavisi
görüyor ( neyse daha kötüsü değil. Neydi o aklımı başımdan alan Alman'ın
adı ? Cevap: Alzheimer !
ondan değil).
Erhan KASRAESMEN (Last but not the least) . Sanırım onu pek çoğunuz tanır,
en azından Cumhuriyet'teki
köşe yazılarından bilir: siyaset, deprem, mühendislik, mimarlık , müzik ve
resim , allah ne verdiyse her konuda yazar!
ODTÜ İnşaat'tan emekli profesör. Tanınmış kitapları var : Deprem
mühendisliği, Mimar Sinan,
Gözün ve Kulağın Düğünleri (resim sergileri ve konserler üzerine), Ayla
Erduran , Bir Cumhuriyet Aydını
(Kamran Gündemir -Fazıl Say'ın hocası) vs.
Ben bir Fulbright grantee's olarak Amerika'da o da Fransa'da doktora
yaparken birbirimize 50 şer sayfalık
uzun mektuplar yazardık müzik ve kültürel konularda. (Ben Brown Senfoni
Orkestrasında keman çalıyordum,
bir de Brown satranç şampiyonu olmuştum !)
Erhan'ın şimdi biraz sağlık sorunları var ama genel durumu iyidir, (eşimin
güzel bir lafı var :"bu yaşlarda boğmaca olup su çiçeği çıkaracak değiliz
ya"!).
Kalemime (daha doğrusu klavyeme) böyle uzun ve belki de lüzumsuz ayrıntılı
bir yazı yazma cesareti
veren sayın üyelere, özellikle de Yılmaz Akyıldız ve Hüseyin Eğinç'e tekrar
çok teşekkür ederim.
Saygılarımla,
Uluğ ÇAPAR
2 Mart 2017 22:51 tarihinde yilmaz akyildiz <yilmaz.akyildiz at listweb.
bilkent.edu.tr> yazdı:
> Timur ağbinin ekdeki yazısı için Zafer Ercan'ın
> "..zaten öyle yapılmıyor mu, birşey mi kaçırdım ne?"
> dediğini duyar gibi oluyorum.
>
> Zafer de haklı, çünkü kendisi yeni mahsul (nesil) ve
> fırından çıkmak üzre olan son yazdığı Topoloji kitabının bel kemiği limit
> olmalı.
> Anlaşılan o ki Zafer tarih bilmiyor!
> Bizler artık birer dinazoruz, (bir başka dinazor Çiğdem Kağıtçıbaşı yı
> bugün kaybettik..) ve Timur ağbi de bu işin tarihine el atıyor.
> Zafer Ercan'ın okulunda olmayabilir ama belki diğer başka yerlerde reel
> sayıların inşaası hala eski usullerle yapılıyor.
>
> Eski usul derken, geçenlerde "İTÜ İnşaatçı Matematikçilerimiz" konusunu
> 1964 girişli sınıf arkadaşlarımla da paylaştım, bakın nasıl yaralarına tuz
> basmışım. 53 sene geçmiş hala unutmamışlar. İşde Timur ağbinin yazdıkları o
> zamanların eğitiminin hatırlatması yanında topu yeni nesil en son Topoloji
> Kitabı nın yazarı kendisi de bir "limiting case" olan Zafer Ercan' a
> atması..
>
> Aşağıda mesajlarını okuyacağınız benim sınıf arkadaşlarıma ilaveten Uluğ
> Çapar ve Barış Kendirli den Kara Selma Soysal hususunda çok da güzel anılar
> ve methiyeler okumuştuk. Zaten onlar da neticede mühendis değil matematikçi
> oldular..
> " Selma Hanim benim 1959-1960 da hocam oldu, ve onun güzel anlatımı
> nedeniyle matematiği daha çok sevdim. Hatta sınıftan bir arkadaş kendisine
> aşık oldu ve maalesef bu yüzden de akıl hastası oldu.
> Nur içinde yat Selma Hocam.
> Barış Kendirli
> "
>
> Arkadaşlar, 60 lar çok farklıydı, her açıdan.
> Matematik de bundan nasibini aldı:
> Bakınız bir başka sınıf arkadaşım ne yazdı:
> "
> Biliyorsunuz, ITU'ye girmek bizim lise donemlerimizde bir tutku idi. A
> a...
> hhh bir girebilsem! Bundan birkac yil once merhum usta kalem Hasan Pulur soyle
> bir sey demisti: "Bir ogrenci ITU sinavlarini ikinci kez de kazanamayinca
> Fatih Camii'nin minaresine
> çıkıp
> kendisini asagiya atarak intihar etmisti." Kim bilir buna banzer baska ne
> aci olaylar olmustu. Kazanamayinca tedavi gorenlerin de oldugunu duymustum
>
> "
>
> Selma Soysal Dedekind Kutuları derdi,
> Timur ağbi Dedekind Kesimleri diyor ve ekliyor:
> "calculusa yeni başlayanların zor anladığı bu konu..."
> yani Deniz'imiz ağlamakta haklıydı:
>
> "O kutuyu benim mantigim reddediyor.
> Ne luzum var bildigim PI yi kutu icine sokmaya.
> Bir halta da yaradigini sanmiyorum.
> Sirf matematik olsun diye ise amk o kutunun.
> Gencligimin en guzel gunlerini karartti.
> Frenkel'in "Askin matematigi dedigi bu herhalde.
> Kutulamalar elma sekerinin sapi gibi elimizde kaldi.
> Kullandigim matematik, hic bir zaman Kara Selma'ninki olmadi,
> Kabakcioglunun ogrettikleri oldu.
> "
> (Zafer Erca Deniz'in bu iç dökmesi için "müthiş tespit" dedi)
>
> Deniz devamla:
> "Selma hanim, Huseyin'in dedigi gibi Yilmaz icin gonderilmis bir lutuf
> oldugunu, yazilardan anliyorum.
> Ancak yine de, o siniftaki 180 kusur muhendis adayinin %80 inin (belki de
> fazla) matematikten korkmasina, hatta nefret etmesine neden oldugunu da ben
> 53 yildir unutamiyorum.
> Neyse ki, ikinci sene gelen Kabakcioglu hoca ve asistani (sari Selma derdik
> kendisine) sayesinde bu korkularimizi yenebildik. Cunku Kara Selma, o
> gune kadar okudugumuz matematigin bosuna oldugunu hissettiren bir tavir
> icindeydi.
> Ve anlatma yetenegi olmadigi icin dersin cogunda birbirimizin yuzune bos
> gozlerle bakardik.
> Yilliktaki ilk 5 kisi disinda.
> Gunah cikartmak icin, anlatma yetenegini, Saffet Muftuoglu'nun katlinde
> sahit oldugu icin sok gecirip, kaybettigini soylediler ama bizlere verdigi
> onca zarardan sonra.
> Onlarda malesef ilk yil oldugu icin anladiklarini cok kucuk bir cevre
> disinda kimse ile paylasmadilar.
> Derste hirsimdan agladigim gunleri hatirlarim hala.
> Onu affedebilmis degilim, bunca yildan sonra.
> (Temel'in dedigi gibi; "Onun da bi yerindeydi sanki")
>
> Ve
> Vedat ilave etti:
>
> "
> Selma Hoca'mizin bu kutulama (Dedekind cut) işini üstelik de dersin en
> başlarında, üstelik de kazandigimiz onemli bir giris sinavinin hemen
> ertesinde bizim onumuze koymasinin nedeni uzerinde bu aksam çöyle sakin
> kafa ile tekrar dusundum. Bu konunun sirfi matematigin (Pure mathematics)
> konulari arasinda oldugu konusunda kusku yok.
>
> Bana oyle geliyor ki, Hoca'nin amaci bu konuda bizlere kenarindan
> kosesinden sirfi matematik konusunda bir çeşni vermeye calismakti. Ama bu
> is galiba birkac hafta surdu ve çeşni olmaktan cikti ve hepimizin agiz tadi
> bozulmus oldu. Bakin Deniz hala bozulan agiz tadinin etkisi altinda.
>
> Animsadigim kadariyle, Hoca bu konu ile ilgili hic soru sormadi. Bir
> yoklayin belleklerinizi!
>
> Samimi olarak sunu da soyleyeyim: Ben bu kutulama isinin ne oldugunu ancak
> Yilmaz'in bu aciklamalari sayesinde ogrendim. Yani, Hoca'nin dersinde
> yediklerimiz keci boynuzunun cok otesindeydi. "
>
> _______________________________________________
> Tmd-uye mailing list
> Tmd-uye at listweb.bilkent.edu.tr
> http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/listinfo/tmd-uye
>
>
-------------- next part --------------
An HTML attachment was scrubbed...
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/pipermail/turkmath/attachments/20170303/6489db99/attachment-0001.html>
More information about the Turkmath
mailing list