<div dir="ltr">       1960-1964 yılları arasında 4 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümündeki derslere dinleyici olarak katıldım. Macit Gökberk, Takiyettin Mengüşoğlu, Nermi Uygur, Hüseyin Batuhan v.s. gibi ünlü felsefecilerin anlattıkları   gerçekten çok harikaydı. Bu Turkmath listesinde neden yayınlandığını anlayamadığım bu metnin nekadar yavan ve yüzeysel olduğunu da maalesef ifade etmek istiyorum.<div>       Çok zeki arkadaşımız Yılmaz beyin de "kel alaka" demesine hayret ediyorum, herhalde bugün çok içkiliydi.</div><div>                                                                                                                              Barış Kendirli</div><div>       </div></div><div class="gmail_extra"><br><div class="gmail_quote">30 Kasım 2016 20:17 tarihinde Timur Karacay <span dir="ltr"><<a href="mailto:tkaracay@baskent.edu.tr" target="_blank">tkaracay@baskent.edu.tr</a>></span> yazdı:<br><blockquote class="gmail_quote" style="margin:0 0 0 .8ex;border-left:1px #ccc solid;padding-left:1ex">
  
    
  
  <div bgcolor="#FFFFFF" text="#000000">
    <p>Sevgili Yılmaz,</p>
    <p>Bazıları düşünmek ve akıl yürütmek yerine "münazara" etmeyi
      severler.  Ortaokulda iken yaptığımız "münazara" etkinliği
      şimdilerde okullarda yasaklandı. Biliyorsunuz  "münazara" bir
      fikri akıl süzgecinden geçirmeden savunma olayıdır. Yeni kuşak
      münazarayı bilmez. O nedenle son bir <i>şımarıklık</i> yaparak
      bir süre önce bir konferanstaki sözlerimle (ekte) konuyu kapatmak
      istiyorum. O sözler üzerinde istense de münazara yapılamaz, ama
      isteyenler üstünde akıl yürütebilirler. Her akıl yürütme matematik
      işidir. Onları zevkle okurum.<br>
    </p>
    <p>Yazılarını okumayı seviyorum.</p>
    <p>Arşivde bekliyor dediklerini kitap olarak yayınlamanı dilerim.<br>
    </p>
    <p>Sevgilerle,</p>
    <p>T.Karaçay</p>
    <p>..............................<wbr>..............................<wbr>.......................</p>
    <p><br>
    </p>
    <p>1<br>
      BİLİM ve POSTMODERNİZM<br>
      Timur KARAÇAY<br>
      <a class="m_-8918958008670564825moz-txt-link-abbreviated" href="mailto:tkaracay@baskent.edu.tr" target="_blank">tkaracay@baskent.edu.tr</a><br>
      1. GİRİŞ<br>
      Gelenekçilere göre postmodernizmin belirtken nitelikleri “keyfi”,
      “üstünkörü”, “alaycı”, “amaçsız” ve “tarihe düşman” olmasıdır.
      Daha çekici bir deyimle, postmodernizm “her şeyle gider”. Bu
      görüşü kabul etmek kolay ve rahatlatıcı görünüyor. Ama
      postmodernizm üzerine sözle, yazıyla ortaya konulan bunca düşünce
      ürünlerinin neden orta yerde durduğunu açıklayamıyor. O zaman,
      gelenekçilerden biraz uzaklaşıp, postmoderncilerin ne dediğine
      kulak vermek gerekiyor. Çözümlersek “postmodernizm” deyiminin
      anlamı modern-sonrası, modern-ötesi ve hatta modern-karşıtı olarak
      ortaya çıkar. Yerine göre, bu deyimlerin birisi ya da hepsi
      postmodernizme kolayca yapıştırılan yaftalardır. Ne yazık ki,
      postmodernizmin, “efradını cami, ağyarını mani” bir tanımı ortaya
      konamamıştır. Dolayısıyla, tanım yerine, onu betimleyen ifadelere
      başvurmalıyız. Literatürde modernite ile modenizm ayrımını
      yapanlar vardır. Bunlar, ikinci terime daha çok sanatsal
      değişimleri yüklerler.<br>
      BİLİMDE MODERNİZM DÖNEMİ<br>
      Postmodernizmin (varsa) matematiksel niteliklerini açıklamadan
      önce, onun sontakısı olan “modernizm” terimini bilim ve matematik
      açısından açıklamak yararlı olacaktır. Günlük yaşamda çok
      kullandığımız “modern” terimi avrupa kültürüne özgüdür ve eski’den
      yeni’ye geçişi ifade eder. Bu tanımı kabul edersek, modernizmin
      başlangıcı için bir uzlaşma zamanı seçilemez. Kimileri onun
      başlangıcını antik çağın bitimine kadar geriye götürür. Bazıları
      V.yüzyılda Roma’nın hiristiyanlığı resmen kabul edişiyle başlayan
      dönem olarak kabul eder. Bazıları Rönesansı, bazıları Fransız
      devrimini başlangıç alır. Bilim kamuoyu, çoğunlukla, 17.yüzyılda
      matematiğin ve pozitif bilimlerin hızla gelişmeye başladığı dönemi
      modern bilimin başlangıcı sayar.<br>
      Kültürel bağlamda modernizm’in 19. yüzyılda sosyal, siyasal,
      sanatsal ve edebi gelenekleri temsil eden kurumların geçerliğini
      yitirdiği savıyla ortaya çıktığı görüşü entellektüel çevrede
      yaygındır. Bu görüş, modernist hareketin 19. yüzyıl ortasında
      Fransa'da ortaya çıktığını ve egemenliğini 1884-1914 yılları<br>
      2<br>
      arasında sürdürdüğünü söyler. Modernizmin, iki dünya savaşı
      arasındaki dönemi kapsadığını söyleyenler de vardır.<br>
      Modernizm döneminin sona eriş tarihi de uyuşmazlık konusudur.
      Arnold Toynbee “Bir Tarih İncelemesi (1939)” adlı kitabında,
      modernizmin I.Dünya Savaşı bitiminde sona erdiğini ve arkasından
      postmodern dönemin başladığını söyler. Bazı yazarlar, moderniz
      döneminin bitiş ve postmodernizm döneminin başlangıç tarihi olarak
      II.Dünya Savaşının sona erdiği 1943 yılını alırlar. Bu tarihi 1968
      yılında Fransa’da başlayan gençlik hareketlerine bağlayanlar da
      vardır.<br>
      “Modern” terimi aydınlanma döneminin deyimidir. İlk kez
      Rousseau'nun yazılarında kullanıldığı söylenir. Antik çağ ile o
      zamanki dönemin farkını vurgulamak için kullanılmıştır. İki
      anlamından birisi budur; yani batı uygarlığının bir dönemini
      belirler. İkincisi, güzel sanatlarda bir stili ya da tarzı
      belirten deyimdir. En geniş anlamıyla modernizmin nitelikleri,
      ancak Hiristiyanlık tarihi ile birlikte ele alındığında tam bir
      açıklamaya kavuşabilir. Felsefi anlamıyla, modernizm, aydınlanma
      ilkelerini temel alan toplumsal eylemlerin adıdır. Entellektüel
      bakışla, inanca karşı bilgiyi, teolojiye karşı bilimi öne çıkaran
      düşünce sistemine aydınlanma diyoruz. Modernizm, aydınlanma
      düşüncesini temel alır. İlerlemeye inanır. Akıl ve bilimi
      ilerlemenin aracı olarak görür.<br>
      Modernite, bireyi ve toplumu yöneten değerlerin eskidiği, onların
      yerine yenilerinin konması gereğini savunur. Onun için sanatta,
      edebiyatta, felsefede, siyasette, ticarette, …, kısaca, insan
      yaşamına etkiyen her alanda eskilerin yerine yeni değerler
      konularak yeni bir kültür yaratılmalıydı. Böylelikle kültürün
      eskiyen öğeleri yeni ve daha iyi olanla değiştirilebilecekti.
      Modernite, 20. yüzyılın ortaya çıkardığı yeniliklerin iyi, güzel
      ve kalıcı olduğunu savunur. O halde, insan, dünya görüşünü bu
      yeniliklere uyarlamalıdır. Eskiden yeniye geçiş dönemini en geniş
      zaman dilimine yayacak olursak, bu dönemde ortaya çıkan büyük
      olguların büyük sorunsallar yarattığı apaçıktır. Yeni dünya görüşü
      ortaçağı aşmak, geleneklerden sıyrılmaktır. Feodalizmden
      kapitalizme, endüstrileşmeye, sekülerizme geçiş yaşanmaktadır.
      Köyden kente hücum başlamıştır. Bu geniş dönemde kolonyalizm
      başlamış ve bitmiştir. Bunların her birisi büyük toplumsal
      dönüşümlerdir. Dolayısıyla kendi iç çelişkilerini yaratması
      kaçınılmazdı. Bu çelişkiler, elbette dönemin sanatına,
      edebiyatına, felsefesine etki yaptığı gibi, toplumları da
      etkileyecektir. Kolonyalizm, sonunda özgürlük isteklerini
      kabartacak ve ulus-devletlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır.
      Kapitalizmin vahşi yükselişini durduracak bireyci ve toplumcu
      düşünce sistemleri ortaya çıkacaktır. Kilise baskısından kurtulma
      çabaları sekülarizme giden yolu iyice açmıştır. İnanç kurumlarının
      vaadettiğinden farklı olarak, bireyin, öteki dünyada değil, bu
      dünyadaki yaşamında rahat, özgür ve mutlu olması isteği, hümanist
      düşüncelerin yükselmesini sağlayacaktır.<br>
      3<br>
      Yönetimde, hukukta, ticarette, üretimde ve hatta tüketimde düzen
      esas kılınmak istendi. Üretim bantları tüketicinin önüne standart
      malları koymaya başladı. Doğruya ve gerçeğe ulaşmak için akıl öne
      çıkarıldı. Nesnel olgulardan yola çıkılarak evrensel doğrulara
      erişilmek istendi. Doğanın gizemli yasalarının bilimsel
      yöntemlerle bir bir açığa çıkarılacağı umudu yeşerdi. Bu büyük
      değişim süreci sanatta, edebiyatta, felsefede elbette eleştiriye
      uğramalıydı. Öyle oldu. Modernitenin insana vaad ettiği refahı,
      mutluluğu, özgürlüğü veremeyişi, bazı sanatçıları ve düşünürleri
      yeni arayışlara yöneltti. Postmodernizm diye adlandırılan olgunun
      ortaya çıkışını buna bağlamak gerekir.<br>
      Modernizm ile postmodernizmin niteliklerini karşılaştıranlar,
      genellikle, şöyle bir tablo düzenlerler:<br>
      Modernizmin Nitelikleri<br>
      Postmodernizmin Nitelikleri Rasyonel irrasyonel<br>
      Bilimsel<br>
      bilimsel değil Evrensel yerel<br>
      Demokratik<br>
      feminist ve azınlıkçı hiyerarşik anarşik<br>
      düzenli<br>
      kaotik merkezi dağıtık<br>
      avrupalı, batı kültürlü<br>
      çok kültürlü genelleme özelleme<br>
      belirgin (determinate)<br>
      belgisiz (indeterminate) objektif subjektif<br>
      formal<br>
      informal amaçlı, anlamlı amaçsız, anlamsız<br>
      kurucu<br>
      yıkıcı gelişmeci gelişmeye inanmaz<br>
      kuramsal<br>
      empirik analitik ve sentetik çözümlemez, retorik<br>
      basitlik, zerafet<br>
      dekoratif, şaşaalı mantıksal, bilimsel sezgisel<br>
      sebep-sonuç ilişkisi<br>
      şans, olasılık kalıcı geçici<br>
      soyut<br>
      somut<br>
      Bu liste bakış açımıza ve modernite dönemini ne kadar geniş
      aldığımıza bağlı olarak değişebilir. Bu yazının amacı
      modern-postmodern ayrımının bilime ve matematiğe yansımasını
      irdelemektir. O nedenle, konunun sanatsal ve felsefi yanına
      değinilmeyecektir. Yapmak istediğimiz iş için bilimin ve
      matematiğin gelişimini kısaca özetlemek gerekiyor.<br>
      4<br>
      2. BİLİMDE POSTMODERNİZM YOKTUR<br>
      Nicolaus Copernicus (1473-1543), Aristo’nun ve kilisenin yer
      merkezli (geocentric) evren kuramını yıktıktan sonra ivme
      kazanmaya başlayan bilim 17, 18 ve 19-uncu yüzyıllarda hızla
      gelişti. Astronomi ve fizikte evrene ve maddeye bakış açımızı
      bütünüyle değiştiren gelişmeler oldu. Her yenilik bir değişim
      getirir. Her değişim eleştiriye uğrar. 19-uncu yüzyılın
      sonlarından başlayıp 20-inci yüzyılın ilk çeyreğine kadar süren
      dönemde bilim adamları bilimin ciddi eleştirilerini yaptı. Bilimin
      ne olduğu yanında, bilimin güvenilir olup olmadığı konusu
      tartışıldı. Bu tartışmalar arasında ahlâkı bilimsel temellere
      oturtma hevesleri de oldu. Elbette, her zaman olduğu gibi inanç
      kurumları bilimi denetim altına alma isteklerinden vazgeçmedi.<br>
      Hiristiyanlık yaygınlaşıp baskıcı olmaya başlayınca, Antik Çağ’da
      başlayan düşünce hareketleri olgunluk dönemine ulaşmışken
      birdenbire kesintiye uğradı. Düşünce dünyasında oluşan bu çöl
      ortamı Rönesansa (14.yy-17.yy) kadar sürdü. Antik çağda maddeyi
      inceleyen ve günümüz fizikçilerinin ataları sayılması gereken
      İyonyalı filozoflara “fizikçiler” deniyordu. Maddenin ne olduğu ve
      nasıl oluştuğu o gün olduğu kadar, bu gün de fizikçilerin asıl
      problemlerinden birisidir. O zamanlar Elealı filozofların ve
      Eflatun’un maddenin varlığından şüpheye düştüklerini görüyoruz.
      Antik çağda felsefenin esas konularından birisi olan “madde”,
      Rönesanstan sonra fizik dalında bilimsel yöntemlerle yeniden ele
      alındı. Modern dönemde fizik, madde ile ilgili her şeyin
      matematiksel açıklamasını yapmak istiyordu. René Descartes
      (1596-1650) ’in varisleri olan mekanist fizikçiler, maddeyi,
      uzayda bir yer kaplayan geometrik bir cisim olarak gördüler.
      Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-1716) ve Isaac Newton (1643-1727)
      maddeye dinamik bir anlam verdiler. Mekanistler ile dinamistler
      “kuvvet” kavramında buluştu.<br>
      Henüz kimya ve biyolojide büyük adımların atılmadığı zamanlarda
      Fizik’teki yeni buluşlar modern bilime daima verimli boyutlar
      ekledi. Termodinamik yasaları ortaya konunca, her şeyi harekete
      indirgeyen klâsik fiziğin yetmezliği görüldü. Onun yerine
      termodinamiğin ilkelerini de içine alan “enerji fiziği” kavramına
      geçildi. İş’in ısıya dönüştüğü Nicolas Léonard Sadi Carnot
      (1796-1832) tarafından 1824 yılında ispatlandı. Isının işe eşdeğer
      olduğu<br>
      5<br>
      Jules ve Mayer tarafından 1847 yılında gösterildi. Sonra enerjinin
      sakımı yasası ortaya konuldu.<br>
      Doğal olarak, bu bulguların ortaya kondukları süreçte mekanizm,
      dinamizm, materyalizm, realizm, idealizm, sipiritualizm,… gibi
      terimlerle ifade edilen felsefi tartışmalar hararetle sürdü.
      Tartışmalar şu soruya yanıt arıyordu:<br>
      “-Bilim güvenli midir? Fizik, madde hakkında gerçek bilgiyi
      verebiliyor mu? Veremiyorsa, dine ve metafiziğe kapanan kapılar
      yeniden açılmalı mı?”<br>
      Bu soruyu içtenlikle ortaya atan gerçek bilim adamları yanında, bu
      kuşkuyu yaymayı kendileri için yararlı ve hatta zorunlu bir fırsat
      olarak gören inanç kurumları her zaman var olagelmiştir. Her
      fırsatta bilime karşı duran bu akım kesintisiz süregelmektedir.
      Bilimin doğa olaylarını ve evreni hiçbir zaman açıklayamayacağını
      söyleyerek, yaratılış dogmasını yeniden egemen kılmak isteyen bu
      akım, adını akıllı tasarımcı (intelligent designer) diye
      değiştirdikten sonra, şimdi postmodernizm’in arkasına gizlenmeye
      mi çalışıyor?<br>
      Gerçek şudur: Metafizik ve inanç sistemleri dünyayı ve evreni asla
      açıklayamadılar; yanlışlanamaz biçimde ortaya konan ve tekrar
      tekrar apaçık gözlemlenebilen bilimsel bilgilerle çelişkiye
      düştüler. Onlar bu çelişkiyi aşamazken, modernitenin insanlara
      sunduğu refah, toplumlarda bilime olan güveni giderek pekiştirdi.
      Ülkeler eğitim sistemlerinde bilim ve teknolojiye öncelik
      tanıdılar. Bilim, giderek, pragmatizmin yerini aldı. Deney ve
      gözlem sonuçları bilimsel kuramlara dönüşmeye başladı. Pozitivist
      ya da maddeci görüşleri aşan bu anlayış, kaçınılmaz biçimde
      felsefeyi de etkiledi. Metafiziğe ve inanç sistemlerine karşı
      koyan düşünce akımları güç kazandı. Pierre-Simon Laplace
      (1749-1827) ile başlayan bu akım, matematik kesinliğe dayanan ve
      adına determinizm denilen bilimsel kuramı ortaya koydu. Elbette,
      bunun bir karşı görüş yaratması doğaldır. Bilimsel tanımların
      felsefi yorumunu yapan fizikçi Pierre Duhem (1861-1916),
      matematikçi Édouard Louis Emmanuel Julien Le Roy (1870-1954)
      fiziğin de matematik gibi sembolik bir dil olduğunu ileri
      sürdüler. O nedenle, maddenin niteliğine bakmadan, nesneleri aklın
      kavrayabilmesi için daha açık, daha basit bir dil ile açıklamak
      gerektiğini<br>
      6<br>
      savundular. Bu görüş, liberalizmin babası ve aydınlanmanın
      kurucularından sayılan John Locke (1632-1704)’un nesneleri birinci
      ve ikinci kalitedekiler sınıflamasına kadar geriye gidip dayandı.
      Locke, birinci kalitedeki (tanımsız) nesnelerin kendilerinden daha
      basit nesnelerle açıklanamayacağını söyler. Onlar, geometrik ya da
      mekanik olayların sanal görüntüsüdür. Birinci kalitedeki nesneleri
      ancak duyularımızla ya da sezgilerimizle algılarız. İkinci
      kalitedeki nesneler ise, birinci kalitedekiler yardımıyla
      açıklanabilir. Örneğin, renk nesnesini (kavramını) birinci
      kalitedeki nesnelerle açıklayabiliriz1. Bu düşünce, Bertrand
      Russel’in paradokstan sakınmak için Kümeler Kuramı’nda yaptığı
      sınıflandırmaya benzer. Daha genel olarak, bir matematiksel sistem
      kurulurken, başlangıçta var sayılan belitler (axiom, tanımsız
      terim, ilkel terim), burada sözü edilen birinci kalitedeki
      nesneler gibidir.<br>
      Böylece, bilimin, maddenin ötesini göremediğini kabul eden
      pozitivist ve mekanist anlayış, sonunda bilimsellikte (scientism)
      karar kıldı. Olayları betimleyen bir dil olarak kabul edildiğinde,
      fizik, doğa olaylarının o dile bir çevirisini yapıyor demektir. Bu
      çeviriler arasında farklılıkların ve hattâ yanlışlıkların olması
      doğaldır. Öyleyse, maddenin niteliğini bilebilmek ve doğayı
      kavrayabilmek için fiziğin madde hakkında bize sunduğu bilgilerin
      sağlamlığından kuşku duyulması çok doğaldır.<br>
      18. ve 19. yüzyıllarda fizik, kimya, biyoloji ve özellikle
      astronomide elde edilen değerli bilgiler materyalist akımı öne
      çıkardı. Sonunda, bütün doğa olaylarını açıklayan yasaların var
      olduğu görüşü kuvvetlendi. Bu düşünce giderek, evrensel bir
      hareket ve determinizm yasası olduğu görüşüne kadar uzandı.
      Laplace, kendisine yeterli başlangıç bilgilerin verilmesi halinde,
      1000 yıl sonra evrenin her hangi bir yerinde ne olacağını hesap
      edebileceğini söyledi. Hareketi temsil eden diferensiyel denklemin
      analitik çözümünün bulunması ve başlangıç değerlerinin verilmesi
      halinde, yalnız 1000 yıl sonrasının değil, 1000 yıl öncesinin de
      hesaplanabileceğini bu gün her matematikçi bilir.<br>
      Konuya başka açıdan bakalım. Determinizm yasası yalnız fiziksel
      bilimlere değil, gerekli ön veriler olduğunda, sosyal bilimlere de
      uygulanabilir.<br>
      1 Modern Fizik, renkeleri dalga boylarına göre belirler.<br>
      7<br>
      Özel olarak her toplumun ve hatta her bireyin davranışları için de
      bu yasa geçerli olmalıdır. Dolayısıyla, toplumların ve bireylerin
      davranışları ve gelecekleri başlangıçta tayin edildiği gibi
      olacağı hükmüne varılır. Öyle olduğunda, toplumların ve bireyin
      geleneksel olarak görev, liyakat, itaat esasına dayanan ahlâki
      (etik) değerleri bir anda yok olur. Bununla da kalmaz, insanın
      aklî çabalarını bir yana itersek, determinizmi kaderci bir
      zihniyete indirgemiş oluruz. Çünkü, kaderci görüşe indirgenen
      determinizmde bireyin davranışları tamamen kalıtımın (irsiyet)
      etkisiyle belirlenecektir.<br>
      Bu kadar indirgenmiş bir determinizm anlayışına felsefenin karşı
      çıkmasından daha doğal ne olabilir? Sosyolojinin kurucusu ve
      pozitivizmin önemli adlarından sayılan August Comte (1798-1857),
      bir yandan bilimsel araştırmalara sınır koymak isterken, öte
      yandan ahlâkı bilimsel yöntemlerle ortaya koyabileceğine
      inanıyordu. Bu başarılabilirse, bilimsel yasalara bağlı olacağı
      için, herkesin kabul edeceği evrensel ahlâk yasaları kurulmuş
      olacaktı. Ünlü matematikçi Henri Poincaré (1854-1912) bu görüşe
      karşı çıkar ve der ki;<br>
      “-Bir tasımın (çıkarım, usavurma) öncüllerinden her ikisi de
      bildirimci (indicative) olursa çıkan sonuç da bildirimci
      olacaktır. Oysa ahlâk kuralları bildirimci değil, buyrukçudur
      (imperative). Tasımda sonucun buyrukçu olabilmesi için,
      öncüllerden en az birisinin buyrukçu olması gerekir. Öte yandan,
      bilimin belitleri ve önermeleri buyrukçu değil, bildirimcidir. En
      hünerli diyalektikçi bu ilkelerle ne kadar oynarsa oynasın, onları
      buyrukçu yapamaz.”<br>
      Jules Lachelier (1832-1918), Kant’ın “La Critique Du Judgement”
      adlı eserinden aldığı ilhamla doğa yasalarının nedensellik
      (casualité) ilkesi kadar sonuç (finalité) ilkesine de bağlı
      olduğunu savundu. Pozitivist determinizm denilen bu akımı ciddi
      olarak eleştiren bilim adamlarının öncüsü Emile Boutroux
      (1845-1921) sayılır. Boutroux, “Doğa Yasalarının Olabilirliği”
      adlı tezinde maddeden hayata, hayattan bilince, aşağı realiteden
      üstün realiteye geçtikçe determinizmin alanının daraldığını ve
      etkisinin azaldığını savundu. Sonuç olarak, “fizik âlemde egemen
      olan determinizm matematik kesinlik taşıyan bir determinizm
      değildir” yargısına vardı. Onun başlattığı doğa bilimleri
      eleştirisi<br>
      8<br>
      akımı, 1890-1915 yılları arasında zirveye ulaşmıştır. Bu akımın
      iki önemli niteliği vardır:<br>
      1. Bilime yapılan bu eleştiri doğrudan doğruya felsefeden değil,
      bilimin kendisinden çıkmıştır ve teknik görünüme sahiptir.
      Öklityen olmayan geometrilerin varlığından yola çıkan akımın
      başında Henri Poincaré, Georg Cantor, Bertrand Russel, Pierre
      Duhem, Gaston Milhaud, Edouard Le Roy vardır. Ancak, bu adlar
      kendi aralarında da ciddi tartışma içindedirler. Örneğin,
      Poincaré, Le Roy’un görüşlerini çok sert bir dille eleştirmiştir.<br>
      2. Bilimlerin niteliğini eleştiren bu akım, bilimlerin değişmez
      ilkelerini ortaya koymak peşindedir. Dolayısıyla, metafizik ya da
      inanç sistemlerinin yaptığı eleştirilerle bağdaştırılamazlar.<br>
      Antiscientisme diye adlandırılan bu akım, scientism (bilimsellik)
      karşıtı bir akım değildir. O, bilimlerin mahiyeti yanında aklı da
      eleştiriye tabi tutmuş; bilimi, dış dünyadaki varlıklarla aklın
      nesnel ilişkilerinin bir ifadesi olarak görmüştür. Böylece, sanat,
      din ve ahlâk alanlarını positivisme’in ve scientisme’in
      kehanetlerinin işgalinden kurtarıp, insanın özgürlüğüne geniş bir
      kapı açmayı hedeflediği söylenmelidir.<br>
      Bu bölümün son sözünü söylemek gerekirse, modern bilim,
      postmoderncilerin iddia ettiği gibi totaliter, indirgemeci, katı
      yapıları olan, değişmez yasalar koyan bir sistem değildir.
      Rasyoneldir (akılcıdır). Gerçeği ve evrensel yasaları arar.
      Düzenden, nesnellikten, özgürlükten yanadır. Yüzyıllar boyunca
      süren bilimsel bilgi üretim süreci, kendi niteliğini,
      geleneklerini ve standartlarını koymuştur. Bilimsel çalışma hiç
      kimsenin tekelinde değildir, hiç kimsenin iznine bağlı değildir.
      Bilim herkese açıktır. İsteyen her kişi ya da kurum bilimsel
      çalışma yapabilir. Dil, din, ırk, ülke tanımaz. Her an herkes
      tarafından, üretilen bilginin geçerliği ve kesinliği
      denetlenebilir. Bu denetim sürecinde, yanlış olduğu anlaşılan
      bilgiler elenir. Dolayısıyla, bilim, herhangi bir anda tekniğin
      verdiği en iyi olanaklarla gözlenebilen, denenebilen ya da mevcut
      bilgilere dayanılarak mantık kurallarıyla geçerliği kanıtlanabilen
      sistemli bilgilerden oluşur. Karl Popper (1902-1994)’in dediği
      gibi, yanlışlanan bilgi, hemen bilimsel bilgi havuzundan atılır,
      yerine yenisi girer.<br>
      9<br>
      Hepimizin bildiği gibi Newton’un hareket yasaları, 20.yüzyılda
      Kuantum Fiziği ve Görelilik Kuramı bulunana dek, fizikte genel
      doğru kabul edildi. Ama şimdi, Newton yasalarının genel geçerliği
      olan evrensel yasalar olmadığı ortaya konuldu. Atom altı
      parçacıkların hareketlerini açıklamak için Kuantum Mekaniğini, çok
      uzak gök cisimlerinin çok hızlı hareketlerini açıklamak için
      Görelilik Kuramını, yakın çevremizde (dünya ve ona bağlı
      gezegenler) oluşan hareketlerin açıklanması için Newton Mekaniğini
      kullanıyoruz. Her iyi fizikçinin hayali, bu üç mekaniği içine alan
      evrensel hareket yasasını bulabilmektir. Bir gün bunun
      bulunamayacağını kim söyleyebilir?<br>
      3. MATEMATİKTE POSTMODERNİZM OLAMAZ<br>
      Matematik akıl yürütme ve soyutlama sanatıdır. Dayandığı bu
      temelleri hiç bırakmamıştır. Postmodernizmin belirleyici
      nitelikleri arasında sayılan irrasyonalizm, gerçekliğe karşı
      duruş, soyutlamayı kabul etmeme, mutlak doğrunun varlığına
      inanmayış, genellemenin yapılamayışı gibi nitelemelerin
      matematikle bağdaşması söz konusu olamaz. Her şeyden önce
      irrasyonellik yaftası matematiğe yapıştırılamaz. Matematik, bir
      aksiyomatik sistem içinde akıl yürütmeyle mutlak doğruları arar; o
      doğruların geçerli olduğu en genel yapıyı bulur. O yapılar içinde
      doğruluğu kanıtlanan her önerme (teorem), zaman geçtikçe
      doğruluğunu asla kaybetmez ve ilk günkü gibi taptaze kalır.
      Örneğin, “düzlemde bir üçgenin iç açılarının toplamı 180
      derecedir” diyen teorem her zaman doğru kalacak, asla
      eskimeyecektir. Bunlara benzer örnekleri çoğaltmak yerine, neden
      postmodernizmin matematik ile bağdaşamayacağını açıklamaya
      çalışmak daha uygun olacaktır.<br>
      MÖ 4000-2000 yılları arasında Mezopotomya’da ve Mısır’da basit
      aritmetik işlemlerinin yapıldığını ve pratik geometri
      problemlerinin çözüldüğünü biliyoruz. Daha ileri giderek şunu
      söyleyebiliriz. 1858 yılında İskoçyalı Rhind tarafından Luxor
      (Mısır)’da bulunup İngiltere’ye kaçırılan ve MÖ 1650 yılında
      yazılmış olduğu anlaşılan Ahmes Papirüsü’nde çözülen aritmetik
      problemler, 15.yüzyıl avrupasında henüz yapılamıyordu. Demek ki,
      Greek geometrisini bir yana bırakırsak, batı avrupa aritmetik
      işlemlerde Mezopotamya’dan ve Mısır’dan 3000 yıl geridedir.
      Matematik tarihine batılı kaynaklardan baktığımızda,<br>
      10<br>
      geometride ilk kez akıl yürütmeyle (deductive reasoning) problem
      çözümünün Milet’de yaşayan Thales (MÖ 640-546)2 tarafından ortaya
      konulduğunu görüyoruz. Bu olgu çok önemlidir; çünkü, akıl yürütme
      2500 yıldır doğru’ya erişmek için kullanageldiğimiz biricik
      araçtır. Bu aracı iyi işler hale getiren önemli bir olgu daha
      vardır: İki-değerli (doğru ve yanlış) usbilimin (mantık, logic)
      kurucusu Aristoteles (MÖ 384-322), Organon (alet) adlı yapıtında
      14 syllogism (usavurma kuralı) verdi. Bu kurallar bu günkü
      biçimsel mantığın temelidir. Onlar, 2000 yılı aşkın bir zaman
      dilimi içinde insanoğlunun düşünme ve doğruyu bulma eylemini
      etkisi altında tutmuştur. Kuşkusuz, en çok matematik bundan
      nasibini almıştır… Organon, insanlığa miras kalan en büyük
      yapıtlardan biridir. Mantık kuralları doğru ile yanlışın
      ayırdedilebilmesi için akıl yürütme sürecinin (deductive
      reasoning) nasıl işleyeceğini belirler. Socrates (MÖ 469-399),
      Thales’in dedüktif yöntemini sosyal alanlara uygulamış; iyinin,
      güzel’in, adaletin ne olduğunu kendine özgü pedagojik dille
      anlatmıştır.<br>
      Immanuel Kant (1724-1804 ), mantığın tamamen işlenmiş, bitirilmiş,
      sona erdirilmiş bir doktrin olduğunu 1794 yılında ifade etmiştir.
      Ama Kant yanılıyordu. Mantığın görkemli dönüşü henüz başlamamıştı.
      (Kant haklı çıksaydı, matematik için ve dolayısıyla bilim için çok
      yazık olurdu.)<br>
      İngiliz matematikçisi George Boole (1815-1864) iki-değerli
      Aristotles mantığını matematiksel temellere oturtan simgesel
      mantığı yaratmıştır. Buna Boole mantığı, Boole cebiri,
      matematiksel mantık, simgesel mantık, vb adlar verilmektedir.
      Boole mantığında bu gün kullandığımız simgeleri yaratan kişi Ernst
      Schröder (1841-1902)’dir. Akıl yürütmede kullanılan simgeler
      sözcüklere, nesnelere, duyulara bağlı değildir. Soyut simgeler ve
      o simgeler arasında matematiksel işlemler kullanılarak akıl
      yürütme süreci tamamlanmaktadır. Boole Mantığının kullandığı
      cebirsel yapı, çevre koşullarından, duyulardan ve kullanılan
      dilden arınmış olduğu için, usa vurma eylemi gerçek soyutlamayı
      yakalayabilmekte ve böylece mantığın istediği sağlamlığa
      erişmektedir. Unutulmamalıdır ki, uygarlık ancak düşüncelerin
      soyutlanması ile kurulabilmiştir. Bu nedenle, soyutlamadan kaçıp
      somuta sığınan postmodernizm, soyut düşüncelere dayalı matematiğe
      bulaşamaz.<br>
      İskenderiye okulunda yetişen Öklit (MÖ 430-360), kendi adıyla
      anılan geometrinin belitlerini (axiom) koymuştur. “Elementler”
      adıyla yazdığı 11 ciltlik eser, aynen Organon gibi, insanlığa
      bırakılan büyük miraslardan birisidir ve iddia edildiğine göre
      İncil’den sonra en çok okunan kitaptır. Öklit geometrisi o kadar
      önemlidir ki, 20.yüzyılın yarısına kadar bütün okullarda
      vazgeçilemez bir ders olarak yerini korumuştur.<br>
      Öklit’in 5-inci beliti, “bir doğruya dışındaki bir noktadan bir ve
      yalnızca bir paralel çizilir” der. Bu belit, içinde yaşadığımız
      3-boyutlu uzayda duyu<br>
      2 Ne yazık ki Anadolu uygarlıklarını yaratan ünlü filozoflara
      sahip çıkamıyoruz. Neden Milet’te bir Tales akademimiz, Perge’de
      bir Apolyonus akademimiz, Assos’ta bir Aristo akademimiz yoktur?<br>
      11<br>
      organlarımızın hemen sezinlediği bir algıdır. 2000 yıl boyunca
      dünyanın en akıllı adamları bu basit sezgiyi ispat etmeye
      uğraştılar, ancak başaramadılar. Ama, evrenin gizleri duyu
      organlarımızın algıladıkları ile sınırlı değildir. Algılarımızın
      ötesine geçmek için aklımızı ve soyutlamayı kullanırız. Böyle
      yapan Nikolai Lobachevsky (1792-1856) 1826 yılında 5-inci
      postulatı yadsıyan bir geometri kurdu. Lobachevsky’nin devrim
      yaratan bu buluşuna hiperbolik geometri diyoruz. Bu geometri,
      Öklit geometrisinin 5-inci postulatı dışındaki postulatları aynen
      kabul eder. 5-inci postulat yerine<br>
      “Bir doğruya dışındaki bir noktadan birden çok paralel
      çizilebilir.”<br>
      postulatını koyar. Sonuç olarak, bu geometride bir üçgenin iç
      açıları toplamı 180 dereceden küçük olur. Benzer olarak, Riemann<br>
      “Bir doğruya dışındaki bir noktadan hiç bir paralel çizilemez”<br>
      diyerek küresel geometriyi kurdu. Bu geometride bir üçgenin iç
      açıları toplamı 180 dereceden büyük olur.<br>
      Hiperbolik ve küresel geometrilerde böyle oluşu, Öklit
      geometrisinde üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğunu
      söyleyen yasanın yanlışlanması anlamına gelmiyor. Çünkü, Öklit
      Geometrisi, Hiperbolik Geometri ve Küresel Geometri birbirlerinden
      farklı üç matematiksel sistemdir. Her sistemin doğru’ları ancak o
      sistem içinde geçerlidir. Böyle oluşu, postmodernizmin iddia
      ettiği gibi, mutlak “doğru”nun olmadığı anlamına gelemez.
      Matematik her sistemde geçerli olan ortak evrensel doğruların
      peşinde değildir. Belirli postülatlara dayanarak kurduğu bir
      aksiyomatik sistemdeki doğruları arar. O doğrular, söz konusu
      system içinde evrensel ve mutlak doğrulardır. Esasında, mantığı
      red ettiğine göre, postmodernizmde doğru ya da yanlış diye bir
      şeyden söz edilemez.<br>
      Bazılarına göre, kenar uzunluğu 1 birim olan karenin köşegeninin
      hesaplanamayışını, yarıçapı 1 birim olan çemberin çevresinin
      hesaplanamayışını matematikte bir tutarsızlığın olduğuna ya da
      matematiğin sanıldığı kadar sağlam<br>
      12<br>
      olmayışına yormak isterler3. Her iki problem, gene dünyanın en
      akıllı insanlarını 2000 yıldan fazla uğraştıran problemlerdendir.
      Problemin çözümü için ortaya konulan yöntemler, insan aklının
      eriştiği dorukların göstergesidir. Bu ve benzeri problemlerin
      çözülemeyiş nedeni artık çok iyi biliniyor. İrrasyonel sayıların
      bilinmediği zamanlarda, bu problemlere rasyonal sayılar kümesinde
      çözüm aranıyordu. Çözüm irrasyonel sayılar kümesinde olduğuna
      göre, onun rasyonel sayılar kümesi içinde bulunamamasından daha
      doğal ne olabilir? Julius Wilhelm Richard Dedekind (1831-1916),
      irrasyonel sayıları kurup4 rasyonel sayılara katarak gerçel (real)
      sayılar kümesini oluşturunca 2000 yıl çözülemeyen sorular hemen
      çözülüverdi.<br>
      Postmodernizmin eleştiri konularından birisi de sonsuz kavramıdır.
      Sonsuz, antik-çağ matematikcilerinin eksikliğini sezdikleri ama
      ussal bilgiye dönüştüremedikleri önemli bir kavramdır. 17. ve 18.
      yüzyılda, fiziksel olayların açıklanabilmesi için ortaya atılan
      sonsuz küçükler (infinitesimal) hesabı, bu yöndeki büyük bir
      adımdır. 20. yüzyıl başlarında ussal ve sistemli bilgiler
      disiplini olarak ortaya konan sonsuzluk kavramı, 6000 yıllık
      matematikte gerçekleşen en büyük aşamadır, en büyük devrimdir!...
      Sonsuzun doğuşunu sağlayan etmenlerden biri olan limit kavramının,
      dört işleme eklenen beşinci bir işlem olarak matematiğe girişi,
      “analiz” adıyla anılan büyük ve önemli bir bilim dalını
      doğurmuştur. Analizin doğuşunu ve gelişimini sağlayan zorlayıcı
      etmenlerin başında fizik gelir. Klasik fiziğin hemen her
      probleminin çözümü, analizin bilgi sınırlarını zorlamış ve onu
      gelişmeye itmiştir. Bugün klasik fizikte doğa olaylarının
      açıklanması, analiz bilim dalının kesin egemenliği altındadır.
      Benzer olgu, çağdaş fizik için de olmaktadır. Klasik fiziğin
      çözümleyemediği bazı doğa olaylarının açıklanabilmesi için yeni
      kuramlara gerekseme duyulmuştur. Bu yöndeki çabalar sonunda,
      1924-28 yılları arasında Kuantum Fiziği kurulmuştur. Bu yeni
      kuramın temelleri de adına “Çağdaş Analiz” ya da “Fonksiyonel
      Analiz”denilen matematik dalının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu
      gelişim, doğa olaylarının matematiksel modellerle temsiline yeni
      ve önemli bir örnek olmuştur. Işığın dalga hareketiyle mi, yoksa
      parçacık halinde mi yayıldığı sorusu, geçen yüzyılın başlarında
      fizikçileri karşı karşıya getiren önemli bir soruydu? Çünkü,
      ışığın yayılışını Schrödinger’in Dalga Mekaniği Kuramı ile
      Heisenberg’in Matris Mekaniği Kuramı farklı biçimlerde ama doğru
      olarak açıklıyorlardı. Fiziğin bu önemli problemine, “Fonksiyonel
      Analiz” bilim dalı, mükemmel ve zarif bir çözüm getirmiştir:
      Schrödinger’in kuramı L²-<br>
      3 Bkz. Alan Woods-Ted Grant, Aklın İsyanı: Marksist Felsefe ve
      Modern Bilim, Tarih Bilinci yayınevi<br>
      4 İrrasyonel sayıların varlığının sezilmesinin, MÖ 700
      yıllarındaki Hint Matematiğine dek geri gittiği söylenir. Ancak,
      formal cebirsel kuruluşunu Dedekind yapmıştır.<br>
      13<br>
      fonksiyon uzayı içine, Heisenberg’in kuramı ise l²-dizi uzayı
      içine yerleştirilmekte ve bu modeller içinde açıklanmaktadır. İki
      kuramın farklı görüntüsü buradan gelmektedir. Ama, bu iki uzay,
      matematiksel açıdan yapıları biribirlerine denk olan iki uzaydır.
      Dolayısıyla iki kuram birbirine denktir. Bu örnek gösteriyor ki,
      matematiksel yapılar reel dünyanın kendisi değil, reel dünyayı
      açıklamaya yarayan soyut evrenler (uzaylar, modeller) dir.
      Postmodernizmin istediği gibi, sonlu’da kalırsak doğayı
      anlayamayız. Çünkü, doğa olaylarının hiçbirisi discrete ve sonlu
      değildir. Sonsuz kavramını dışladığımız zaman, doğa olaylarını
      açıklama yeteneğimizi ve bilgimizi yitirmiş oluruz.<br>
      Aritmetiğin Temelleri<br>
      Matematiğe yöneltilen eleştirilerden birisi de Kurt Gödel’in 1931
      yılında kanıtladığı Eksiklik Teoremidir. Konuyu iyi
      kavrayamayanlar, bu teoremin matematiğe karşı duyulan sarsılmaz
      güveni ciddi olarak sarstığını sanırlar. Bu işin aslını biraz
      açmakta yarar vardır:<br>
      Bir M matematik sisteminde iki nitelik ararız.<br>
      1. Tamlık (completeness): İçindeki her teorem kanıtlanabiliyorsa
      sistem tamdır. Başka bir deyişle, sistemdeki her p önermesi için
      ya ‘p doğrudur’ ya da ‘p yanlıştır’ teoremlerinden biri
      kanıtlanabiliyorsa M sistemi tamdır.<br>
      2. Tutarlılık (çelişkisizlik, consistency): M sistemindeki her p
      önermesi için ya “p doğrudur” ya da “p yanlıştır” teoremlerinden
      ancak birisi geçerliyse M sistemi tutarlı, her ikisi aynı anda
      varsa M sistemi tutarsızdır.<br>
      1931 yılında Kurt Gödel (1906-1978), eksiklik teoremi adıyla
      bilinen şu teoremi kanıtladı. “Yeterince büyük tutarlı bir sistem
      içinde doğru olduğu halde kanıtlanamayan önermeler (teoremler)
      vardır.” Bu teorem, sistemin işe yaramaz olduğu anlamına gelmiyor.
      Bunu daha iyi anlayabilmek için, Turing makinasına bakalım. Alan
      Mathison Turing (1912-1954), matematikte çözümü olan her problemi
      çözecek mekanik bir aletin olup olamayacağını düşündü. Adına
      mekanik makina diyoruz, ama o gerçekte bir demir yığını
      tasarlamadı. Turing, bu günkü bilgisayarların çalışma ilkelerine
      çok benzeyen bir yöntemle, çözümü gerçekte var olan bütün
      problemleri çözen mekanik bir makinanın (daha doğrusu bir
      algoritmanın) var olamayacağını kanıtladı (1936). Bu sonuç, farklı
      bir yaklaşımla Gödel’i doğrulamaktadır. Daha sonra, G.Chaitin,
      tutarlı bir matematiksel sistem içinde kanıtlanabilecek
      teoremlerin en çok sayılabilir sonsuz çoklukta olduğunu<br>
      14<br>
      kanıtladı. Bunu daha açık söylersek, tutarlı bir sistemde
      sayılamayan sonsuz çoklukta doğru önerme varsa, biz ancak onların
      sayılabilir sonsuz tanesini kanıtlayabiliriz. Ötekiler doğru
      olmaya devam ederler. Bunu iyi bilinen bir örneğe benzetelim.
      Gerçel (real) sayılar kümesi sayılamaz sonsuz çokluktadır. Biz onu
      birer birer saymaya kalkarsak, onun içinden ancak sayılabilir
      sonsuz tanesini (rasyonel sayılar kadarını) sayabiliriz. Geride
      kalanları (irrasyonel sayılar kadarını) sayamayız; ama onlar
      gerçel sayı kümesinde varlıklarını sürdürürler. Kurt Gödel’in
      eksiklik teoremi buna benzer. Yeterine büyük (sayılamaz sonsuz
      çoklukta doğru önerme içeren) bir sistemde, biz ancak onların
      sayılabilir sonsuz tanesini kanıtlayabiliriz. Ama geride kalanlar
      doğru önerme olma niteliklerini yitirmezler. Bu sonuç, sonsuzun
      olağanüstü özelliklerinden birisidir.<br>
      Belirsizlik (uncertainty)<br>
      Postmoderncilerin çok sevdiği kavramlardan birisi
      “belirsizlik”dir. İki-değerli mantıkta belirsizlik olamaz. Orada
      bir önerme ya doğru ya da yanlış’tır. Oysa, gerçek yaşamda
      önermeler hem doğru, hem yanlış ya da biraz doğru, biraz yanlış
      olabilir. Daha ötesi, gözlemlere dayalı önermelerin doğruluğu
      belli bir olasılık katsayısına bağlıdır. M.Ö.400 lü yıllardan
      beri, doğru ve yanlış arasında bir şeylerin daha olması gerektiği
      seziliyordu. Çünkü iki-değerli mantığın çatışkılar (paradox)
      yarattığı da görülüyordu. Bu sorunu aşmak için çalışanlar arasında
      Polonyalı Jan Lukasiewicz (1878 – 1956) anılmalıdır. Lukasiewicz
      geçen yüzyılın başında çok-değerli mantığı kurdu. Önce doğru ve
      yanlış arasına bir ara-değer (bilirsiz değer, nötr) koyarak
      üç-değerli mantığı belitsel biçimde ortaya koydu. Bu sistem
      iki-değerli mantığı kapsayan daha genel bir sistem oldu. Ama bu
      işin üç değerle kısıtlanamayacağı, sonsuz-değerli mantığa geçişin
      doğallığı da ortaya çıkıyordu.<br>
      Fuzzy Mantığı<br>
      Doğa olaylarını açıklamak için kullandığımız matematiksel
      yöntemlerin ve modellerin yararı, gücü ve heybeti tartışılamaz.
      Ancak, matematiğin kesin deterministik niteliğinin günlük yaşama
      çoğunlukla uymaması, yüzyıllar boyunca bilim adamlarını ve
      düşünürleri uğraştırmıştır. Matematiksel temsiller, evrenin
      karmaşıklığı ve sınırsızlığı karşısında daima yetersiz ve çok
      yapay kalmaktadır. Bu nedenle, doğa olaylarını açıklarken,
      çoğunlukla, kesinliği (exactness - certainty) değil, belirsizliği
      (vagueness - uncertainty) kullanırız. Doğal diller, doğal
      kavramları açıklamakta çoğunlukla matematiksel modellerden daha
      etkilidir. 1965 yılında Lotfi Zadeh ilk cesur adımı attı ve fuzzy
      kümelerini ve fuzzy mantığını tanımladı. Daha sonra, belirsizliği
      belirli kılabilmek için soft-sets, hard-sets gibi kavramlar ortaya
      konuldu.<br>
      Bütün bunlar henüz emekleme dönemindedirler. Hiç birisi iki-değeri
      mantığa dayalı matematiğin olasılıkla yaptığı işten fazlasını,
      belirsizliği<br>
      15<br>
      belirlemek için yapamıyor. Bunlar arasında en eskisi ve en yaygını
      olan Fuzzy sistemleri, klâsik matematiğin çözemediği hiç bir
      problemi çözemedi. Bu yöndeki gelişmelerin bir işe yarayıp
      yaramadığını zaman gösterecektir. Şimdilik Aristo mantığını
      terketmek için bir neden görünmüyor. Belirsizliği, olasılık
      kuramıyla istediğimiz duyarlıkta belirleyebiliyoruz. Bu günün
      teknolojisi için bu kadarı fazlasıyla yetiyor.<br>
      Son söz olarak, matematik ile postmodernizmin asla
      bağdaşamayacağını yinelemekle yetinelim.<br>
    </p>
::::::::::::::::::::::::::::::<wbr>::::::::::::::::::::::::::::::<wbr>::::::::::::::::::::::::::::::<wbr>:::::::::<br>
    <br>
    <div class="m_-8918958008670564825moz-cite-prefix">30.11.2016 16:41 tarihinde yilmaz
      akyildiz yazdı:<br>
    </div>
    <blockquote type="cite">
      <div dir="ltr">
        <div class="gmail_default">anılaaar anılar...</div>
        <div class="gmail_default">madem ki bu ekranda "kel
          alakalar" a da yer var</div>
        <div class="gmail_default">alın size "kelaynak" ben
          den bazı hatıralar:</div>
        <div class="gmail_default"><br>
        </div>
        <div class="gmail_default">Netekim kenan Evren darbe
          yapınca ben Kaddafi nin sosyalist Libya sına tüydüm. Baktim
          ODTÜ Elektrikten (artık o da rahmetli, evet o da alkolle
          intihar etti) Circuit Theory hocam "gominist" Yurdakul Ceyhun
          da orda, (Resim 1). Dahası ODTÜ yü darmadağın eden faşist
          rektör Hasan Tan da orda değilmi? Bu iki politik kutup
          ortasında da ismini eminim duyduğunuz astrofizikçi Osman
          Demircan var. Bir duydum Osman bir matematik kitabı
          yazıyormuş, fizikdeki integraller hakkında. Görmek istememe
          rağmen o kitabı hala edinemedim. Ben de o arada, son ODTÜ
          Rektörlük seçimi ortamında "intihal" olduğu iddiası ile
          yazarlarından birisine karşı politik silah olarak kullanılan
          (yeni akit gazetesindeki haber) Diferasiyel Denklemler
          kitabının Laplace kısmını yazmakla meşguldüm. Diğer taraftan
          da mühendislere DE, Lin Alg, Cx Analiz derslerini veriyorum,
          (Matematik Bölümü yok). İkinci resimde öğrencilerimle çölde
          bir piknikdeyiz, (benim yazılarım resimsiz olmaz!). Ofis
          saatlerime daha çok kız öğrencilerim geliyorlar ve
          matematikden çok benimle sohbeti seviyorlar. Bir tanesini
          unutamam: "gençken evlendim, 2 çocuk doğurduktan sonra
          gördüğünüz gibi şişmanladım, kocam (o da öğrenci imiş) artık
          bana bakmıyor, hafta sonları Malta ya gidiyor.."  Daha sonra
          öğrendim ki Kaddafi yazları bütün öğrencilerin cebine döviz
          koyuyor ve bilhassa (o zamanlar demir perde arkası) avrupa
          ülkelerine gönderiyor. </div>
        <div class="gmail_default"><br>
        </div>
        <div class="gmail_default">Aradan 8 sene geçmiş,
          1982 de o zamanki eşimle Varşovada ICM Toplantısındayız, (3.
          Resimde, kendisini Berkeleyden iyi tanıdığım, benim bir sınıf
          üzerimde, o senenin Yau ile Field Medalisti William Thurston u
          son gördüğümde kendi kameramdan çekilmiş resmi, çok erken
          kaybettiğimiz büyük topologist, Perelman Poincare yi onsuz
          çözemezdi, Bill in enteresan bir resmini de internetden
          kopyalıyorum: Resim 4). Bir akşam eşimle bira içmek istedik.
          Barımsı bir yere girdik. Bekle babam bekle, bize uğramıyor
          garson. Sonunda olayı çaktık ve rüşvet vererek biramıza
          kavuşabildik, (gominist rejim, daha ne olsun...) O gece bir de
          aynı yerde iki çingene orta yerde öyle bir kavga ettiler ki
          anlatamam. Danışıklımıydı dövüşleri yoksa çokmu sarhoştular
          pek anlayamadık, ama o manzarayı da unutamadık. </div>
        <div class="gmail_default">Ertesi gün rahat rahat
          kavgasız rüşvetsiz nerde bira içeriz öğrendik: Barış Kendirli
          ve Mehmet Can hocaların bahsettikleri Grand Hotel! Atladık
          gittik. </div>
        <div class="gmail_default">Aman allahım, Mehmet Can
          hoca ne kadar haklı, ben hayatımda daha güzel kızlar bir de
          Moskova da turistlerin kaldığı otelde gördüm. Biralarımızı
          ısmarladık güzelleri seyrediyoruz pazarlık yaparlarken. O da
          ne? Benim Libyalı öğrencilerim takım halindeler. Kaddafi den
          cepler bol, pazarlık dahi etmiyorlar. Beni de unutmamışlar,
          biralarımızı onlar ödediler... </div>
        <div class="gmail_default"><br>
        </div>
        <div class="gmail_default">Not: işbu yazım Timur
          Hocanın "yazmalısın!" dediği yazı değildir. Kastettği yazı
          zaten yazıldı, 2 senedir arşivimde beklemededir. <br>
        </div>
      </div>
      <div class="gmail_extra"><br>
        <div class="gmail_quote">2016-11-30 13:39 GMT+03:00 yilmaz
          akyildiz <span dir="ltr"><<a href="mailto:yilmaz.akyildiz@gmail.com" target="_blank">yilmaz.akyildiz@gmail.com</a>></span>:<br>
          <blockquote class="gmail_quote" style="margin:0 0 0 .8ex;border-left:1px #ccc solid;padding-left:1ex">
            <div dir="ltr">
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">kel alaka</div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">Timur hoca nın mesajına
                olan 2 yoruma da..</div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small"><br>
              </div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">artık bu milletin,
                matematikçileri de dahil,  </div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">kafayı sıyırttıklarına
                gerçekten inanır oldum</div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">ve kendimden de
                şüphelenmeye başladım...!</div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small"><br>
              </div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">Kimse de merak etmiyor ki
                Timur Hoca yılmaz a neden neyi "yazmalısın!"
                diyor/istiyor...</div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small"><br>
              </div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">Madem ki anılardan
                bahsediyor son yorum,</div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">ben de Vaşova 1982 ICM
                Toplantısından 2 resim ekliyorum. 2. resimde Yusuf Avcı
                da var ve en sağdaki çok kıymetli nazik insan artık
                rahmetli. İlk ve son görüşüm idi. İsmini dahi
                hatırlıyamıyorum şu an, ama tanıyanlar bilir. Aslı
                Denizli den Robert mezunu ve Boğaziçin de de hocalık
                yapmış ender güzel bir insan. Amerikada hocalık yaparken
                yalnız yaşadığı evinde (ev değil sanki kütüphane) bir
                sabah hayata veda etmiş bulundu. </div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">Ve madem ki anılardır
                mevzu bahis ben de size bir Cuma günü öğle namazı
                sonrası Riyad Meydanındaki izlenimlerimi anlatayım:</div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">Cuma cemaati dağılmış ve
                bir itfaiye arabası meydanı basınçlı sularla temizliyor,
                yerde kanlar vardı, gözlerimle gördüm. Sordum nedir
                olay, dediler "Filipinli (gariban olmalı) birisinin
                kafasını kestiler. Suçu yanında çalıştığı ailenin
                parasını çalmak"... Ben inanmadım, orada çalışan
                Filipinlileri tanıdım, çok medeni sakin çalışkan
                insanlar. Ama Krallık kendi halkına göz dağı vermek için
                arada bir kan akıtma ihtiyacını duyar. Kendi halkına
                dokunmaz, gelsin ordan bir gariban... Hintli ye
                dokunamaz çünkü Ghandi nin Hindistanı var. Paki ye
                dokunmaz müslüman. Arada bir türk kestiği de olmuştur
                ama en kolayı amerikan güdümündeki Filipinlerden getirin
                bir kurban. </div>
              <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">siz kalın sağlıcaklan..</div>
              <span class="m_-8918958008670564825HOEnZb"><font color="#888888">
                  <div class="gmail_default" style="font-family:comic sans ms,sans-serif;font-size:small">y.a.</div>
                </font></span></div>
            <div class="m_-8918958008670564825HOEnZb">
              <div class="m_-8918958008670564825h5">
                <div class="gmail_extra"><br>
                  <div class="gmail_quote">2016-11-30 13:13 GMT+03:00
                    Baris Kendirli <span dir="ltr"><<a href="mailto:baris.kendirli@gmail.com" target="_blank">baris.kendirli@gmail.com</a>></span>:<br>
                    <blockquote class="gmail_quote" style="margin:0 0 0 .8ex;border-left:1px #ccc solid;padding-left:1ex">
                      <div dir="ltr">     Sene 1968, Varşova'da bir
                        yıllık bir matematik kursuna katılmıştım. Bir
                        akşam Münevver Borzecka hanımefendinin
                        yemeğindeydim. Birden Mehmet kahkaha atarak
                        Çetin Altan'ın bir yazısını bana gösterdi. Çetin
                        Altan bu yazısında Sosyalist ülkelerde
                        kesinlikle "prostitute" olamıyacağını iddia
                        ediyordu.Mehmet, Çetin Altan gelsin de
                        Varşova'daki Grand Hotel'e bir baksın dedi.
                        Gerçekten de Grand Hotel sözkonusu hatunlarla
                        kaynıyordu.
                        <div>          </div>
                      </div>
                      <div class="gmail_extra"><br>
                        <div class="gmail_quote">30 Kasım 2016 11:07
                          tarihinde Mehmet Can <span dir="ltr"><<a href="mailto:Mehmet.Can@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">Mehmet.Can@listweb.bilkent.ed<wbr>u.tr</a>></span>
                          yazdı:<br>
                          <blockquote class="gmail_quote" style="margin:0 0 0 .8ex;border-left:1px #ccc solid;padding-left:1ex">
                            <div dir="ltr">
                              <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728divtagdefaultwrapper" style="font-size:12pt;color:#000000;font-family:Calibri,Arial,Helvetica,sans-serif" dir="ltr">
                                <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728divtagdefaultwrapper" dir="ltr" style="font-size:12pt;color:#000000;font-family:Calibri,Arial,Helvetica,sans-serif">
                                  <p><br>
                                  </p>
                                  <p>Nazimin biraz abarttigini  bir
                                    kontrast vererek gostermeye
                                    calisayim.</p>
                                  <p><br>
                                  </p>
                                  <p>Necip Fazil bir mecliste genc
                                    radikallerin sairin onceki hayatina
                                    dair elestirilerine muhatap olmustu.</p>
                                  <p><br>
                                  </p>
                                  <p>cevabi soyle oldu:</p>
                                  <p><br>
                                  </p>
                                  <p>Tamam</p>
                                  <p>Sizler yetisip acmis
                                    kusursuz gullersiniz.</p>
                                  <p>Ben ise sizin fidaninizin dibindeki
                                    bokum (gubreyim), bok.</p>
                                  <span>
                                    <p><br>
                                    </p>
                                    <p><span style="color:rgb(31,73,125);font-size:10pt">Mehmet
                                        Can</span><br>
                                    </p>
                                    <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728Signature">
                                      <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728divtagdefaultwrapper" style="font-size:12pt;color:#000000;background-color:#ffffff;font-family:Calibri,Arial,Helvetica,sans-serif">
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d"> _____________________________<wbr>________</span><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin:3pt 0in 0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Prof.
                                            Dr. Mehmet Can</span><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><b><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">The University Information
                                                Technology Center</span></i></b><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><b><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d"> </span></i></b><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><b><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">INTERNATIONAL UNIVERSITY OF
                                                SARAJEVO </span></i></b><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Hrasnicka cesta 15, 71000
                                              Sarajevo, B&H</span></i><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Phone: <a href="tel:+387%2033%20957-150" value="+38733957150" target="_blank">+387
                                                33 957 150</a> ; Fax: <a href="tel:+387%2033%20957-105" value="+38733957105" target="_blank">+387 33
                                                957 105</a></span></i><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                        <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d"><a href="mailto:mcan@ius.edu.ba" target="_blank">mcan@ius.edu.ba</a>  
                                              <a href="http://ius.edu.ba/mehmet-can" target="_blank">ius.edu.ba/mehmet-can</a></span></i></p>
                                      </div>
                                    </div>
                                  </span></div>
                                <hr style="display:inline-block;width:98%">
                                <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728divRplyFwdMsg" dir="ltr"><font style="font-size:11pt" face="Calibri, sans-serif" color="#000000"><b>From:</b>
                                    Turkmath <<a href="mailto:turkmath-bounces@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">turkmath-bounces@listweb.bilk<wbr>ent.edu.tr</a>>
                                    on behalf of Mehmet Can <<a href="mailto:Mehmet.Can@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">Mehmet.Can@listweb.bilkent.ed<wbr>u.tr</a>><br>
                                    <b>Sent:</b> Wednesday, November 30,
                                    2016 8:51:13 AM<br>
                                    <b>To:</b> Timur Karacay; <a href="mailto:turkmath@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">turkmath@listweb.bilkent.edu.t<wbr>r</a><br>
                                    <b>Subject:</b> [Turkmath:1677] Re:
                                    Yazmak zorundasın</font>
                                  <div> </div>
                                </div>
                                <div>
                                  <div class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017h5">
                                    <div>
                                      <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728divtagdefaultwrapper" dir="ltr" style="font-size:12pt;color:#000000;font-family:Calibri,Arial,Helvetica,sans-serif">
                                        <p>Sayin Karacay</p>
                                        <p><br>
                                        </p>
                                        <p>Bence Nazim biraz abartmis.</p>
                                        <p><br>
                                        </p>
                                        <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728Signature">
                                          <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728divtagdefaultwrapper" style="font-size:12pt;color:#000000;background-color:#ffffff;font-family:Calibri,Arial,Helvetica,sans-serif">
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Regards,</span><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d"> </span><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Mehmet Can</span><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d"> _____________________________<wbr>________</span><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin:3pt 0in 0.0001pt"><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Prof.
                                                Dr. Mehmet Can</span><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><b><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">The University Information
                                                    Technology Center</span></i></b><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><b><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d"> </span></i></b><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><b><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">INTERNATIONAL UNIVERSITY OF
                                                    SARAJEVO </span></i></b><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Hrasnicka cesta 15, 71000
                                                  Sarajevo, B&H</span></i><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d">Phone: <a href="tel:+387%2033%20957-150" value="+38733957150" target="_blank">+387
                                                    33 957 150</a> ;
                                                  Fax: <a href="tel:+387%2033%20957-105" value="+38733957105" target="_blank">+387
                                                    33 957 105</a></span></i><span style="font-size:10.0pt;color:#212121"></span></p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:0.0001pt"><i><span style="font-size:10.0pt;color:#1f497d"><a href="mailto:mcan@ius.edu.ba" target="_blank">mcan@ius.edu.ba</a>  
                                                  <a href="http://ius.edu.ba/mehmet-can" target="_blank">ius.edu.ba/mehmet-can</a></span></i></p>
                                          </div>
                                        </div>
                                        <br>
                                        <br>
                                        <div style="color:rgb(0,0,0)">
                                          <hr style="display:inline-block;width:98%">
                                          <div id="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728divRplyFwdMsg" dir="ltr"><font style="font-size:11pt" face="Calibri, sans-serif" color="#000000"><b>From:</b>
                                              Turkmath <<a href="mailto:turkmath-bounces@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">turkmath-bounces@listweb.bilk<wbr>ent.edu.tr</a>>
                                              on behalf of Timur Karacay
                                              <<a href="mailto:tkaracay@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">tkaracay@listweb.bilkent.edu.<wbr>tr</a>><br>
                                              <b>Sent:</b> Tuesday,
                                              November 29, 2016 8:00 PM<br>
                                              <b>To:</b> <a href="mailto:turkmath@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">turkmath@listweb.bilkent.edu.t<wbr>r</a><br>
                                              <b>Subject:</b>
                                              [Turkmath:1676] Yazmak
                                              zorundasın</font>
                                            <div> </div>
                                          </div>
                                          <div>
                                            <p>
                                            </p>
                                            <p class="MsoNormal">Sevgili
                                              Yılmaz,</p>
                                            <p class="MsoNormal"> </p>
                                            <p class="MsoNormal">Layık
                                              olmadığım sözlerine nasıl
                                              yanıt vereceğimi
                                              bilmiyorum. Şu anda aklıma
                                              gelenler:</p>
                                            <p class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728MsoListParagraphCxSpFirst"><span><span>1.<span>      
                                                  </span></span></span>Sende
                                              yazma yeteneği olmasaydı,
                                              kimse yazmanı
                                              sağlayamazdı. Çok farklı
                                              bir üslubun var. O uslüp
                                              yazılarına çeşni katıyor.</p>
                                            <p class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728MsoListParagraphCxSpMiddle"><span><span>2.<span>      
                                                  </span></span></span>Sen
                                              dünyayı en çok gezen yerli
                                              matematikçisin. Bunun
                                              değerini bil. “Çok gezen
                                              mi, çok yaşayan mı bilir?”
                                            </p>
                                            <p class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728MsoListParagraphCxSpMiddle"><span><span>3.<span>      
                                                  </span></span></span>Neden
                                              yazman gerekiyor sorusuna,
                                              yeni duyduğum bir gerçek
                                              olay (fıkra) ile yanıt
                                              vereceğim.</p>
                                            <p class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728MsoListParagraphCxSpMiddle">Nazım
                                              Hikmet, bu toprakların
                                              yetiştirdiği büyük
                                              ozanlardan biridir. Öyle
                                              olduğu için Bursa
                                              hapishanesinde
                                              yatmaktadır. Bir gün
                                              adalat bakanlığının
                                              müfettişlerinden birisi<span> 
                                              </span>hapishaneyi teftişe
                                              gider; gitmişken ünü çok
                                              yayılan Nazım Hikmeti
                                              görmek ister. Hapishane
                                              müdürünün koltuğuna
                                              yayılmış halde , Nazım’ı
                                              <span> </span>çağırmalarını
                                              emreder. Nazım, zavallı
                                              bir mahkûm, mahkûm
                                              elbiseleri içinde içeri
                                              girer ve müfettişin
                                              yanında el pençe duran
                                              hapishane görevlilerinin
                                              karşısında, odanın orta
                                              yerinde ayakta bekler.
                                              Müfettiş ona “otur” demez.
                                              Kendisinin ne büyük,
                                              Nazımın ne küçük olduğunu
                                              ima eden konuşmalarını
                                              sürdürür. Son darbeyi
                                              indiren gladyatör edasıyla</p>
                                            <p class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544m_7534759254404052017m_-2129593473947222728MsoListParagraphCxSpLast" style="text-indent:34.8pt">-“Aramızdaki
                                              farkı görüyor musun, haydi
                                              git koğuşuna” der!</p>
                                            <p class="MsoNormal"><span>               
                                              </span>Nazım çıkmak için
                                              araladığı kapıdan geri
                                              döner:</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-left:35.4pt;text-indent:35.4pt">-Müfettiş
                                              Bey, Ömer Hayyam’ı biliyor
                                              musun?”
                                            </p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt">der.
                                              Müfettiş Ömer Hayyam’ı hiç
                                              okumamıştır, ama adını
                                              duymuştur:</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt"><span>               
                                              </span>
                                              -Evet, biliyorum!</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt">yanıtını
                                              verir. Nazım devam eder:</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt"><span>               
                                              </span>
                                              Peki, Ömer Hayyam
                                              zamanında adalet işlerine
                                              bakan vezirin adını
                                              biliyor musun?</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt">Müfettiş
                                              yanıtı</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt"><span>               
                                              </span>
                                              -Hayır ?</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt">olur.
                                              <span> </span>Nazım
                                              sakince devam eder:</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt"><span>               
                                              </span>
                                              -Müfettiş Bey, işte
                                              aramızdaki fark odur.</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="text-indent:35.4pt">der
                                              ve kapıdan çıkar.</p>
                                            <p class="MsoNormal" style="margin-left:35.4pt"> </p>
                                            <br>
                                            <span class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544HOEnZb"><font color="#888888">
                                                -- <br>
                                                This message has been
                                                scanned for viruses and
                                                <br>
                                                dangerous content by <a href="http://www.mailscanner.info/" target="_blank"><b>MailScanner</b></a>,
                                                and is
                                                <br>
                                                believed to be clean. </font></span></div>
                                          <span class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544HOEnZb"><font color="#888888">
                                            </font></span></div>
                                        <span class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544HOEnZb"><font color="#888888">
                                          </font></span></div>
                                      <span class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544HOEnZb"><font color="#888888">
                                        </font></span></div>
                                    <span class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544HOEnZb"><font color="#888888">
                                      </font></span></div>
                                </div>
                              </div>
                              <span class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544HOEnZb"><font color="#888888">
                                </font></span></div>
                            <span class="m_-8918958008670564825m_-4147831887372748544HOEnZb"><font color="#888888">
                                <br>
                                ______________________________<wbr>_________________<br>
                                Turkmath mailing list<br>
                                <a href="mailto:Turkmath@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">Turkmath@listweb.bilkent.edu.t<wbr>r</a><br>
                                <a href="http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/listinfo/turkmath" rel="noreferrer" target="_blank">http://yunus.listweb.bilkent.e<wbr>du.tr/cgi-bin/mailman/listinfo<wbr>/turkmath</a><br>
                                <br>
                              </font></span></blockquote>
                        </div>
                        <br>
                      </div>
                      <br>
                      ______________________________<wbr>_________________<br>
                      Turkmath mailing list<br>
                      <a href="mailto:Turkmath@listweb.bilkent.edu.tr" target="_blank">Turkmath@listweb.bilkent.edu.t<wbr>r</a><br>
                      <a href="http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/listinfo/turkmath" rel="noreferrer" target="_blank">http://yunus.listweb.bilkent.e<wbr>du.tr/cgi-bin/mailman/listinfo<wbr>/turkmath</a><br>
                      <br>
                    </blockquote>
                  </div>
                  <br>
                </div>
              </div>
            </div>
          </blockquote>
        </div>
        <br><span class="HOEnZb"><font color="#888888">
      </font></span></div><span class="HOEnZb"><font color="#888888">
      <br>
      -- <br>
      This message has been scanned for viruses and
      <br>
      dangerous content by
      <a href="http://www.mailscanner.info/" target="_blank"><b>MailScanner</b></a>,
      and is
      <br>
      believed to be clean.
    </font></span></blockquote><span class="HOEnZb"><font color="#888888">
    <br>
  <br>-- 
<br>This message has been scanned for viruses and
<br>dangerous content by
<a href="http://www.mailscanner.info/" target="_blank"><b>MailScanner</b></a>, and is
<br>believed to be clean.
</font></span></div>

</blockquote></div><br></div>