[Bsb-forum:625] Dünya bize hayran.. Ben İstinye Park’a..

Serdar Şahinkaya Serdar.Sahinkaya at kalkinma.com.tr
11 Oca 2012 Çar 13:40:12 EET


Dünya bize hayran.. Ben İstinye Park’a..
Selahattin Duman -

Dünyanın bizdeki ekonomik gelişmeye hayran olduğu şu günlerin tadını çıkarıyorum..
Neyi başardık da bize hayran oldular, tam bilmiyorum ama “fetbazlık düzeyimiz” gerçekten yetmiş iki milleti kıskandıracak kadar gelişkin..
Madem lafa böyle girdik.. Yukarıdaki tespitime dair elimdeki örneği gururla arz edivereyim..
Ege bölgesinin yöreyi tanıyanlarca pek bilinen yeşil renkli bir sivri biberi vardır..
Milas’tan başla, yukarıda Bergama, aşağıda Fethiye kapsama alanında kalsın..
Bu yörelerin köylülerinden kim sözünü ettiğim malı bostandan pazara çıkarırsa “ip biber geldiii..” diye bağırarak satar..
İncecik, yirmi santime yaklaşan boyuyla kemirgen kuyruğu gibi, acısı kıvamında, dokusu lezzetli bir biberdir..
“İp biberin” meraklısı şimdilerde adını “gurme” diye tesmiye ettiğimiz lezzet ehlidir..
Özellikle zerzevat türlerini mahveden seracılık belasından sakınanlar, Akdeniz’in seralarından fışkıran tatsız, tuzsuz, bol hormonlu biberden yaka silkenler için bu “ip biber” sofraların kurtarıcısı oldu..
***
Vay! Sen misin aradaki farkı keşfeden..
Önce üreticisi zamladı ip biberi.. Kilosu bir liradan müşteri arayan “ip biber” geçen yaz kilosu beş liradan satılmaya başladı..
Seracı milleti meraklının paraya nasıl kıydığını görünce tutmuş, bu biberin tohumunu seralarına götürmüş.. Çimlemişler, filizleri şaşırtmaca ile yeniden dikmişler.. Ürünün bire bir aynısını elde etmişler..
Şimdi Ege’nin gelinlik kız zarafetinde, kocakarı acısı lezzetindeki o meşhur “ip biberi” İstanbul’un marketlerinde satılıyor..
Hem de yarım kilosu dokuz liradan..

DEĞDİ Mİ YANİ?
Çakma ip biberin tadı, ödediğimiz paraya değse bari.. Diğer sera malı biberden farksız.. Lezzetsiz, kokusuz, hepsinden öte acısız.. Bildiğin saman..
Prese koy, sıkıca ez.. Posasını briket gibi kalıp yaparak kurut.. Kışın lazım oldukça “hayvan yemi” niyetine ineğe bile yedirirsin..
Yazının girişinde sözünü ettiğim “fetbazlıktaki gelişmemizin” sıradan bir örneği işte.. Benimkisi boş söylenme..
Lakin “dünyayı hayran bırakan” ekonomik gelişmemizin etkileri bünyemde hissedilmeye başlandı..
Sözünü ettiğimiz “etkiyi” tarif ederken “Kazık” metaforunun altını çizerek geçersek, bu olumlu(!) etkinin bünyeye fitil gibi tatbik edildiği anlaşılır..
Pazar günüydü.. İstinye Park denilen “kurtarılmış bölgeye” ayak atacağım tuttu.. Hay atmaz olsaydım..
Evde misafirim var.. Hazır taam alıp, akşam yemeğini çırpıştıracağım.. Oradan da metroyla eve döneceğim..
Hangi kapısından girdiysem artık, çarşısının içine düştüm..
Kapıdan girince uzayıp giden bir dikdörtgen alan var ki İstinye Park Manavı bunun tam orta yerine konuşlanmış..
Ayağım doğruca oraya gitti..
Manavın kendine yakıştırdığı ad “Safir..”
Ulan budala! (Kendime söylüyorum..) Alışveriş edecek izanın yok.. Bari isminden uyansana..
***
Belli ki manavın işletmecisi, kendisini Kapalıçarşı’nın kuyumcusu ile bir ayar görüyor.. Ona göre de sattığı zerzavat, takı değerinde..
Kilosu kırk altı liradan kış kirazı var..
Düğüne gittin.. Geline çeyrek altın takıp kendini küçük düşüreceğine, buradan bir kilo kiraz al.. Kese kâğıdını damadın eline vermeden önce birer çiftini gelinin kulaklarına tak..
“Kış ortasında kiraz taktı..” desinler, düğün salonlarında namın yürüsün..
Bir kıvırcık, iki küçük demet maydanoz, bir demet tere, bir bağ da yeşil biber alıp yirmi lira uzattım.. Oğlan para üstü diye iki buçuk lira verdi..
Bozuk paranın liraları da Darphane’den yeni çıkmış, pırıl pırıl..

SAKSAĞAN GENİ
Bizim soyumuzda “Saksağan geni” olduğundan parlak şeylere bayılırız..
Avucumda parlayan çil liralara bakmaktan yediğim kazığı algılamadım.. Manavın meyve bölümüne gittim..
İki kilo portakal, iki kilo da elma aldım.. Bir yirmilik daha uzattım.. Manavın tezgâhtarı “Abi otuz üç lira..” deyince aklım başıma geldi..
Pazardan alsam beş, Migros’tan alsam sekiz liralık mal.. Burada otuz üç lira..
“Al malını, ver yirmiliğimi..” demem lazımdı onu da diyemedim.. Memur çocuğuyuz, asaletimiz Maliye’den tescilli.. Yırtıklık bize göre değil..
Utanıp ödedim parayı.. Ama içim küfür kafir.. Tabii kendime..
Orada “Osmani” adında bir lokanta var ki Sultanahmet’teki esnaf lokantalarının hallicesi..
Tencere yemeği de satıyorlar..
Oraya doğru yürümeye başladım.. Kazığı hissediyorum ama içimdeki sığır bir kere şahlanmış.. Kimse durduramaz..
Üstelik yaz başında üç beş kap yemek alıp, fazladan pide de yaptırıp en fazla kırk elli lira ödemişliğim var..
Evde bekleyen arkadaşım olmasa!!
Bir de buzdolabında artan yemekler var.. Bir iki kap zeytinyağlı.. Et türü bir şey de kotarsam, akşam yemeği savuşacak..

Tandır gözüme girdi.. Paket yaptırdım.. Dört porsiyon istemiştim, iki küçük plastik kutuya sığdı.. Kutuların hacmi ikişer sigara paketine göre..
Kasaya gittim.. Elli kâğıt uzattım.. Kasadaki oğlan gülmeye başladı.. Arkasında bir tezgâhtar kız var o da gülüyor.. Keratalar! Sanki kendileri CEO maaşı alıyorlar..
***
Biz hâlâ gafletteyiz, etraftan tanıyıp da “Merhaba..” diye şöhretimizi selamlayanlara temenna ediyoruz..
İkinci elliliği uzatıp da para üstü olarak sadece üç metal lira alınca fiyatı sormak aklıma geldi..
“Kaç para yahu bu tandırın porsiyonu?”
Yüz liranın üzeri üç liraysa gerisini siz hesaplayın.. Malı işte burada iade etmeli, parayı alıp kaçmalıydım..
Fark ettim ki yemek sırasındakilerin tamamı bana bakıyor.. Bana öyle geldi ki tandırı iade etsem, tezgâhta, kasadar surat sallayacak..
Beni seyreden İstinye Park’ın has müşterileri de “İşte önüne geleni içeri alırsan böyle olur..” diye aralarında fısıldaşacaklar..
Bir bezginlik, bir eziklik.. Kös kös eve döndüm..
Metroda geçirdim her saniye, başıma gelenleri düşünerek “ekonomik gelişmemizin” tadını çıkardım..

-------------- sonraki bölüm --------------
Bir HTML eklentisi temizlendi...
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/pipermail/bsb-forum/attachments/20120111/ab66d9f6/attachment.htm>


Bsb-forum mesaj listesiyle ilgili daha fazla bilgi