[Turkmath:7374] ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİNDE YAYIN SKANDALI haberi hakkında açıklama

naci cangul ncangul at gmail.com
17 Ara 2010 Cum 04:37:30 EET


Hülya öğretmenim ve çok değerli liste üyeleri,

Öncelikle konunun önemine binaen ve her birimizin başına gelebilecek bir
durum olduğundan uzun uzun yazacağım için özür dilerim, ama tüm ayrıntıları
yazmak durumundayım.

Bahsedilen haberi suçlanan öğretim elemanlarından beşinin bulunduğu bölümün
bir elemanı, aynı zamanda bu bölümün bulunduğu fakültenin dekanı ve son
olarak olayın tümünü ilk kaynaktan bilen birisi olarak 3 gündür Hürriyet
gazetesinin Pazar ekinde yer alan haberle ilgili açıklama yapma ile yapmama
arasında gidip geliyor, birisinin bu konuda yorum yapmasını bekliyordum.
Soyadımız tutan bir öğretmenimden gelince hemen yazma ihtiyacı hissettim.
Çünkü başta hiç ciddiye almadığımız bu konu, her geçen gün başta adı geçen
hocalarımızı akabinde de kurumumuzu zedeleyecek ve zarar verecek boyutlara
ulaşmaya başladı.

Hocalarımız tekzip için Hürriyet Gazetesi ile gerekli iletişime geçtiler.
Sonuca göre açılacak davanın şekli belirlenecek. En son tekzip sonrasında da
hocalarımız manevi tazminat davası açacaklar.

Bu yazacaklarımı, bahsi geçen tüm yazılarda arkasına gizlenilen, fakat
gerçeklerle değil de kişisel tahmin ve görüşlerle desteklenen,
"yayınlarda nitelik yerine nicelik aranmasının doğurduğu sakıncalar" fikrine
samimiyetle inanan ve bunu, hem çalıştığı üniversitede hem de YÖK'deki
Bologna Uzmanı görevim dolayısıyla Üniversitelerimizin uluslararasılaşmasına
ve kalitenin artmasına yönelik çalışma ve tartışmalarda sıkı sıkıya savunan
biri olarak yazdığımı beni tanıyanlar bilecektir. Ülkemizde giderek
yaygınlaşan yayın sayısına göre atama kavramının sakıncalarını hepimiz
biliyoruz. Ancak şunu da unutmamalıyız ki ülkemizi yayın sıralamasında 46.
sıradan 22. sıraya getiren yayın patlamasının tek sebebi bu atama
kriterlerini sağlamak için yapılan kalitesi de giderek düşen yayınlar değil,
aynı zamanda 20 yıl öncesinde YÖK ve MEB tarafından büyük yatırımlarla
yurtdışına yollanılan araştırma görevlilerinin dönmüş, akademik
gelişimlerinde belli bir yere gelmiş ve rahat çalışmaya başlamış olması,
aldıkları lisansüstü öğrencilerle ekiplerini oluşturmuş olmalarıdır. Her
kongrede, katıldığım her doçentlik jürisinde ve de her proje değerlendirme
panelinde büyük bir mutlulukla bizim nesle fark atacak seviyede kaliteli
genç arkadaşların yetişmekte olduğunu gözlemliyorum. Bu ve benzeri konularda
TÜBİTAK desteklerinin de önemi büyük ama bu konuda TÜBİTAK'a anlatılacak o
kadar çok şey var ki...

Öncelikle haberi yazan Sefa Kaplan'ın gazetecilik geçmişi karmaşık.
İnternette araştırdığınızda kişinin aslının şiir yazarlığı olduğunu,
geçmişte adının geçtiği yerlerin de diğer ünlü gazetecilerle girdiği
münakaşalar olduğunu görüyorsunuz. Tanıdığım gazetecilerin kendisi hakkında
kullandıkları sıfatları söyleyebilmem mümkün değil. Yani bırakın matematiği,
pozitif bilimle yakından alakası olmayan, nasıl doçent olunur, nasıl
profesör olunur, yayın nedir, indeks yayın nedir, yılda kaç yayın yapılır,
doçentlik jürisi nedir bilmeyen, muhtemelen tek derdi dikkat çekerek,
reklamın kötüsü olmaz düşüncesiyle adını ön plana çıkarmaya çalışan birisi.
Aynı yıllar öncesinde Engin Ardıç örneğinde olduğu gibi. Bunun dışında bir
bilgimiz yok. Ancak çıkan haber sonrasında hocalarımız kendisini aradığında
ve tekzip amacıyla işin doğrusunu anlatmaya kalktıklarında konunun
doğruluğunu bilmediğini, NTV Bilim Dergisi'nden A. Murat Eren'in konuya ilk
değinen kişi olduğunu (bunu yazısında da belirtiyor) ve kendisinin Eren'in
internet sitesindeki web günlüğünde yazdığı bir görüş yazısından hareketle
bu haberi yazdığını söyleyen birisi. Hocalarımıza  bir gazeteci olarak
herşeyi yazma hakkının bulunduğunu, ellerinden geleni artlarına
koymamalarını söyleyecek kadar da cesur. Bu da benim kendisinin gazeteci
yönüyle ilgili fikir sahibi olmama yetiyor.

A. Murat Eren'in adı geçtiği için google da aradım. Çok renkli birisi.
İnternetteki bilgiler doğruysa eşiyle (ya da bu anlamda birisiyle) birlikte
Amerika'da eğitim görüyorlar. Yüksek Bilgisayar Mühendisi ve bu konuda
yazdıklarına bakılırsa oldukça iyi. Çanakkale mezunu ama blogundaki yazılara
göre pek seveni yokmuş. Çanakkale'de merakla geri dönüşü bekleniyor ÇOMÜ
hakkında yazdıklarından dolayı. 2004-2007 yıllarında TÜBİTAK/UEKAE de
çalışmış olduğunu belirtmiş, sonra Amerika'ya gitmiş gibi anladım. Bir çok
konuda yazı yazmayı seven, genel kültürü oldukça geniş bir genç arkadaş.
Örnek olarak http://cekirdek.uludag.org.tr/~meren/blog/ adresinde Eren'in
yazdığı yazılardan çok sayıda örnek bulabilirsiniz. Kullandığı jargon bana
çok uzak. Bana hocalarım her şeyden anlayanın genelde hiçbirşeyden
anlamadığını öğrettikleri için genelleme yapmamaya çalışarak bu tür
durumlara biraz şüpheli yaklaşmaya çalışıyorum. Eren, kendi web sitesinde
(blogunda-bu kavramlara uzak olduğum için yanlış kullanabilirim)
http://meren.org/blog/bilimsel-ahlaksizligin-gri-mecralari/ 18 Eylül 2010
tarihinde "Bilimsel Ahlaksızlığın Gri Mecraları" isimli bir yazı yayınlıyor.
Okuduğunuzda hiçbir bilimsel gerçekliğe dayanmadığını kolayca görüyorsunuz.
Tabii ki bir kişinin kişisel sayfalarında yazdıkları konusunda bilimsellik
aramak anlamlı değil belki, ama işin geldiği noktaya bakınca bu yazının yol
açtığı zararda, bu yazıyı muhtemelen Türkiye'de bilimin gelişmesi için
uğraşan bir çoklarımız gibi büyük bir samimiyetle yazdığına inandığım
Eren'in de maalesef katkısının olduğu ortaya çıkıyor. Daha sonra adına
bakarak bilimsel bir dergi olduğuna ve şahsi görüşlerden çok bilimsel
gerçekliklere yer verdiğini sandığım NTV Bilim dergisinin Ekim 2010
sayısında bu yazı, muhtemelen Sefa Kaplan'ın veya oradaki arkadaşlarının
aracılığıyla, ve Eren'in blogunda yazıları yer alan fakat isimlerini
göremediğim, bir iddia ortaya atıldığında bilgileri olsun olmasın ahlak
polisliğine soyunan bir çok şakşakçının yazdıklarının verdiği cesaretle
kısaltılarak yayınlanmış (ekte sunuyorum). Sefa Kaplan, 12 Aralık 2010 günü
Hürriyet'in pazar ekinde, bu yazıya istinaden şahıs ve kurum isimlerini de
içine katarak bunu gazete haberi
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/16512276.asp?gid=59 haline getirecek kadar
cesur ve patavatsız bir gazeteci!

Şimdi gelelim yazıdaki iddialara. Başlık iddialı ve dikkat çekici, insan
okuyunca "vay be, bu kadar da olmaz diyor" ve içeriği hakkında merak sahibi
olup okuyor. Zaten amaç ta bu değil mi bir başlıkta: "Parayı bastıranı
profesör yapıyorlar". Burada satır satır yazıdaki hataları yazmak çok sıkıcı
olacak, bir kaç tanesine değineceğim. Arzu eden linki tıklayıp yazının
tamamını da okuyabilir.

1) *Bahsi geçen 10 akademisyenden Üniversitemizde yer alan beş
tanesinden ikisinin şu ana kadar zaten yayın yardımıyla bir atanmışlığı söz
konusu değil.* Sefa Bey, biraz araştırıcı olsaydı (şimdi neden bazı
gazetecilerin kartvizitlerine araştırmacı gazeteci yazdıklarını anlıyorum,
demek ki araştırmadan da gazeteci olunabiliyor- ve en az bir örnek var
elimizde, yani küme boş değil)veya en azından bu kişilerin isimlerini
googleda yazsaydı bu arkadaşlarımızın ünvanlarının Öğretim Görevlisi
olduğunu öğrenir ve herhangi bir akademisyene sorarak da ülkemizde gerçek
bilim insanlarının eleştirdiği gibi öğretim görevlisi olmak için
yayınlarınızın değil, ALES puanınınızın etkin olduğunu öğrenirdi. Fakültemde
hiç bir bölüm başkanı, çok ihtiyacı olduğu halde öğretim görevlisi kadrosu
talep etmiyor, nedeni ise tüm gününü laboratuarda, derste, uygulamada,
araştırmada, yayın yapmada geçiren kadrolu araştırma görevlilerine göre
dersanelerde işin pratik ve korsan yönlerini öğretirken öğrenen gençlerin
hiç bir bilimsel tecrübeleri olmasa da yüksek ALES puanları nedeniyle öne
geçmesi, öğrencilerinizin ise 6-7 indeks yayını dahi olsa bu yayınlardan 1
puanlık bile bir katma değer alamaması. Bence bir gazeteci eğer amacı
topluma hizmet etmekse bunları gündeme getirmeli.

2) *Diğer üç arkadaşın yayınlarına bakıldığında bu yayınların çok çeşitli
dergilerde yer aldığı, iddiadaki gibi bir yılda 14 yayın yapılmadığı, bu
yayınların bir yıla sığdırılmayıp süreklilik arzettiği görülür. *İkisi
doçent birisi profesör olarak (gerçi Sefa Bey hepsini lütfedip profesör
yapmış sağolsun-sevindi arkadaşlar) geçtiğimiz yıl içinde atanan bu 3
hocamız, hepimizin bildiği üzere Üniversitelerarası Kurul tarafından
belirlenen 5 Profesör tarafından önce yayınlarına onay verilerek, sonra da
yapılan sözlü bilim sınavında hem yayınlarından hem de alandaki bilgi
birikimlerinden sorgulanıyor ve yeterli görüldükleri taktirde doçent
ünvanını alıyorlar. Demek ki bu hocalarımızın jürisinde yer alan o kadar
profesör bu yayınları anlayamamış. Muhtemelen arkadaşların kaşına gözüne
bayılıp soru da sormadan doçent yapmışlar. Şunu söyleyeyim ki, her 3
hocamızın web sayfalarında kolayca görebileceğiniz gibi yayınlarının çok
küçük bir bölümü adı geçen dergide yayınlanmış olup, toplam indeks
yayınlarının sayısı da 24'dür. Toplam yayın sayıları ise 200'e
yakındır. *Haberde
adı geçen dergideki yayınların sayıları da ortalama 2 kat fazla yazılmıştır*.
*Ayrıca bu yayınlar iddia edildiği gibi bir yılda değil uzun yıllar boyunca
yapılmıştır. *Sözün özü, bahsi geçen yayınların atanmalarında bir etkisi
yoktur. Zaten minimum puanların çok üstünde puanlarla atanmışlardır. Sefa
Beyin yazısında en çok adı geçen hocamızın, atanma kriteri 350 puan iken
2900 küsur puanla atandığını söylersem bir fikir vermiş olurum belki.

3) Haberde *para ile yayın yapılmasının bir ahlaksızlık olduğundan
bahsediliyor*. Gençken ve bilgisizken ben de para ödeyerek yayın yapılmasını
içten içe ayıplıyordum. Ancak daha sonra, yaş kemale erdikçe ve kongreler
vesilesiyle bir çok ülkeyi gezip, ordaki akademisyenlerin içinde bulunduğu
şartları gördükçe, bunun çok da geçerli bir düşünce olmadığını, bir
çok ciddi derginin hayatta kalabilmek için cüzi paralar almak dışında bir
seçeneklerinin olmadığını öğrendim. İndekslere giren ve hatta (benim kimler
tarafından ve hangi kriterlere göre yapıldığını bir türlü anlamadığım)
TÜBİTAK sınıflandırmasına göre A ve B sınıfında olan bir çok derginin web
sayfalarında sayfa ücretlerinden bahsedildiğini göreceksiniz. *Yani para
alınması derginin ciddiyetiyle alakasız bir konudur*. Yanıldığımı düşünen
varsa örneklerle tartışmaya hazırım. [Özellikle de 3 yıl önce Hindistan'da
Bangalore ve Mysore Üniversitelerindeki dostlarımı ziyarete gittiğimde
o yılki Ramanujan ödülünü de alan Mahadeva Naika'nın da aralarında bulunduğu
yaşça benden çok daha büyük profesörlerin bölümdeki bir tek bilgisayarı
nasıl sırayla kullandıklarını, bizim bugün nerede olursak olalım bir tuşa
basarak cep telefonumuzdan dahi okuma şansına sahip olduğumuz e-mailleri
okumak için bile saatlerce beklediklerini üzüntüyle gördüm. Bu bilgisayarın
bulunduğu ve mobilyalarının kalitesinin bizde bir asistan odasında, hatta
bir hizmetli odasında dahi göremeyeceğimiz kadar kötü olduğu seminer
odasının duvarlarında başta Ramanujan olmak üzere, bir çoğunu bilmediğim ama
anlattıklarında saygı duymamanın mümkün olmadığı çok sayıda Hintli
matematikçinin resimlerinin olduğunu görünce ve her bir genç Hintli
matematikçinin bir gün bu resimler arasında kendi resminin de yer alacağı
hayaliyle ve motivasyonuyla çalıştığını öğrenince epey etkilendim.
İnanılması çok güç biliyorum ama profesör odalarının büyüklüğü 2
metrekareden fazla değildi. Bir küçük masa ve bir sandalye. Dolap dahi yok.
Bırakın bilgisayar masasını, konukları ağırlarken oturtacağımız koltuk ve
sandalyeleri, türlü türlü ikramlarımızı yapacağımız sehpaları, en son model
olmasa odamıza sokmayacağımız dolapları, üzerinde gezdiğimiz ülkelerden
topladığımız süs eşyalarının yer aldığı duvarları, kettle ve kahve
makinalarını, yazıcıları, tarayıcıları, odaya sığdırabildikleri kitaplar
bile pencerenin iç tarafına yığılmış, odaya ışık girmesini engelliyordu. Bu
şartlarda Hindistan'da ne kadar çok dergi çıkarıldığını, bunlar arasında
vasatların da olmasının yanısıra çok kaliteli ve çok uzun yıllardır çıkmakta
olan dergiler bulunduğunu biliyordur bir çoğumuz. Gerçi aynı ülkenin bazı
yerlerinde çok daha iyi şartlarda olan üniversiteler de yok değil.
Bahsettiğim şartlarda dünya çapında bilim yapıyorlar ve hiç biri durumundan
şikayetçi değil, aynen bizdeki gibi.] Ancak işin en komik olan ve haberi
anlamsızlaştıran kısmı, derginin anasayfasındaki "The submitted articles are
reviewed within approximately three months of submission and the accepted
articles are published on the internet immediately upon receiving the final
versions. *The peer-reviewed original articles are published free of charge*."
ifadesinden de anlaşılacağı gibi *derginin ücretsiz olduğu. Yani "parayı
bastırmak" sözkonusu değil.*

4) WASET'in uluslararası hakemli dergilerle bağlantılı olduğu ilk cümlede
yazıyor. Arkadaş WASET'in zaten sayısı toplam 12 olan ve çeşitli alanlarda
hizmet veren dergilerinin olduğunun farkında değil, aracı bir kurum gibi
değerlendirmiş. Kongrelerine katılan kimseyi tanımıyorum ve bunların
ciddiyeti ya da yapılıp yapılmadığı hakkında bir fikir beyan edemem. *Ancak
bahsi geçen dergi, AMSnin MR Loookup'ında ve Zentralblatt'da taranıyor.
2007'de başlayan bu dergi aynı zamanda "Indexed in Google Scholar, EBSCO,
INTUTE, SCOPUS, Engineering Index (EI), Electronic Journals Library"
ifadesinden
de anlaşılacağı gibi bir çok veri tabanında yer alıyor. 5 yılını
tamamlamadığı için bildiğim kadarıyla zaten SCIda yer alıyor olması mümkün
değil.*
**
*Ben bir matematikçi olarak yayın yollarken nelere dikkat ederim? Derginin
saygınlığına tabii. Bunu da nerden anlarım, bir çok şeyden sanırım. Eğer tüm
yayınlarımı SCI veya SCIexp dergilerde yayınlatmak gibi bir iddiam varsa tek
bakacağım buralarda taranıp taranmadığı olur. Aksi taktirde web sayfasına
bakarım, editörlerine, hakemlik süresinin uzunluğuna (burada 3 ay olduğu
için derginin tercih edilmesi normal), basılmış olan bazı makalelere
bakarım. Daha önce orda yayın yapmış bir tanıdığım varsa o iyi bir
referanstır. En önemlisi de nerelerde tarandığına bakarım. Belki şimdi
aklıma gelmeyen bir kaç şey daha sayılabilir. Belki paralı olup olmadığına
bakılabilir... tercih meselesi.*
**
*Şimdi samimi olarak soracağım... Kaçımız indeks dışı dergilere yayın
yollarken bu dergileri yukarıda saydığım etkenler dışında bir yöntemle
araştırdık? TÜBİTAK, TÜBA, YÖK, ISI, Thomson, ya da uluslararası herhangi
bir otoriteye yazarak "ben bu dergiye yayın yollayacağım, web sayfasını vs
araştırdım, bir problem görünmüyor, ama yine de benim atladığım bir şey
olabilir, bir de siz bakar mısınız?" diyenimiz oldu mu?*
**
*WASET dergilerinin ciddiyetini bilmek mümkün değil. İddia edildiği gibi
daha önce yayınlanmakta olan bir dergi grubunun ciddiyetsizliğinin ortaya
çıkmasını müteakiben bu grup ortaya çıkmış olabilir. Belki de iddialar
doğru. Ama ben bugünlerde iddialar sonrasında web sayfasını oldukça detaylı
inceledim. Art niyet olmadan baktığınızda şüphe uyandıracak hiç bir şey yok.
Ücret alınmıyor. Tüm makalelerin bir tuşla ulaşılabilir olması da hoş bir
şey, 3 aydan uzun bir sürenin söz konusu olmaması da. Hangimiz en az bir
yayınımız için yıllarca beklemedik? Ben bir yayınını 8 yılda yayınlatan
arkadaşlarımı biliyorum. Ücret almadan bir derginin iddia edildiği şekilde
sahte makaleler basmasının arkasında bir neden arıyorum fakat bulamıyorum. *
**
*5) TÜBİTAK'ın Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve Bilgisayar Mühendisliği
Bölümüne desteğini kestiğini de yazmış Sefa Bey. Aynı zamanda bu işin
arkasında 20 yıllık bir Fen Bilgisi öğretmeninin ve çocuklarının yer
aldığını belirtmiş. Bu Fen Bilgisi öğretmeninin üniversite ile ilgisini
anlamadım. Kendisi de anlamamış zaten. Ben TÜBİTAK'ın bir bölüme ya da bir
Üniversiteye desteği kavramını ilk kez duyuyorum. Varsa da ben cahilim demek
ki bu konuda. Araştırmacılara destek veren bir kurum TÜBİTAK. Kişilere
desteğini kesebilir belli durumlarda ama bir kurumu cezalandırmak görev
alanında olmasa gerek. Böyle bir duyum aldığında bunu mantıken YÖK'e ya da
daha düşük bir ihtimalle üniversiteye bildirerek gerekli sürecin
başlatılmasını sağlayabilir ancak.*

6) Sefa Bey alaycı bir üslupla "Ne var ki, dünyanın en ünlü matematikçileri
arasında bile bir yılda 14 makale yayımlayan birine rastlayamadık..." diyor.
Kiminle yaptı bu araştırmayı bilemiyorum ama herhalde bir bilim insanına
danışabilecek kadar düşünebilseydi, bunun çok da anormal bir durum
olmadığını görürdü. Bir çok matematikçinin yıllık ortalamasının bu sayının
üstünde olduğunu öğrenirdi. Bir idareci olarak benim son 6 yıldaki yayın
sayım bir yıl hariç 13ün üzerinde. Yıllardır katıldığım panellerde de bir
çok genç araştırmacının bu yayın sayısının üstünde yayın yaptığını görüyor
ve büyük mutluluk duyuyorum. Dünya üzerinde 40 yıllık araştırma hayatları
boyunca yıllık yayın ortalaması 30un üzerinde olan (toplam yayın sayısı
1300lerde, SCI yayın sayısı da 460larda) matematikçileri son 3 yılda
Bursa'da yaptığımız 3 uluslararası ve bir ulusal kongrede ağırlamaktan büyük
mutluluk duyduk. Türkiye 'de henüz bu ortalamaya ulaşılabildiğini sanmıyorum
ama çok yakın bir gelecekte bizde de bu gibi örneklerin çıkacağına eminim.

7) Sayın YÖK Başkanının kendisine dönmediğini, Sayın TÜBA Başkanı PROF.
YÜCEL KANPOLAT'ın (Herhalde doktor ünvanı yok sayın Kanpolat'ın ki Sefa bey
yazmamış-gerçi Tıpçıların bu ünvanı otomatik olarak aldığını da biliyordur
en azından) da WASET'den haberi olmadığını, ancak özetle bu tür
davranışların doğru olmadığını belirttiğini söylemiş. Yönlendirdiğiniz soru
bu cevabı gerektirecek bir soru olursa o zaman tabii ki bu cevabı alırsınız.
Etik olmayan bir davranışı kime söylerseniz söyleyin, onaylaması beklenemez
zaten. Ben sayın Kanpolat'la da temas kuracak ve bu konuda bir görüşme yapıp
yapmadığını öğreneceğim. Türkiye ne hale gelmiş ki bilim konusunda saygın
kurumlardan ikisi olan YÖK ve TÜBA bu konudan habersiz, ve konu iletilince
duyarsız kalıyor.

Sonuç olarak yapılması durumunda böyle bir sahtekarlığın hiç bir kimse ya da
kurum tarafından tasvip edilmesi söz konusu değildir. Bunu da araştıracak ve
gerekliyse cezalandıracak kurumlar vardır. Gazeteci de olsa hiç kimse 10
bilim insanını ve 2 üniversiteyi isim
vererek karalayamaz. Karaladığında da hukuki sonuçlarına katlanır ve
katlanacaktır. Aksinin ispatlanması durumunda, yani adı geçen
akademisyenlerimizin kasten bu şekilde davrandıkları ortaya çıkarsa, gerekli
cezayı zaten biz dekanlık olarak, rektörlüğümüz de bir üst makam olarak
verecek dirayettedir. Tüm bu olaylar benim 11 yıldır gözlemlediğim ve
dostlarımla paylaştığım ve deprem sonrası deprem profesörü denilen ve tüm
dertleri kendi reklamını yaparak bir pazardan pay almak olan profesörlerin
medyada yer almasıyla başlayan ve İlahiyat profesörü sıfatıyla ortada
dolaşan ve benim tanıdığım İlahiyat profesörleriyle yakından uzaktan alakası
olmayan bir grupla devam eden bir karalama kampanyasının adım taşlarıdır. Bu
şekilde bir takım güçler bilim camiasının toplumun gözündeki yerini
zayıflatmak ve bu şekilde bilimin ve onu üreten başlıca kurumlar olan
üniversitelerin zarar görmesini sağlamaya çalışmaktadırlar. Komplo
teorisyeni diyebilirsiniz ama bu da benim görüşüm.

Son olarak şunu da belirtmeliyim ki, adı geçen isimlerden biri, geçtiğimiz
yıl başlangıçta kendi aracıyla, destek sonrasında da belediye
aracıyla lisans öğrencilerimizi Bursa'nın dağ bölgesinde olduğu için kısmen
az gelişmiş ilçeleri olan Keles ve Orhaneli ilçelerinde okuyan ve ayrıca bu
ilçelere bağlı köylerden gelen 230 küsur ortaöğretim öğrencisine ders vermek
ve matematiği sevdirmek amacıyla her cumartesi günü götürüp getirmiştir.
Başladıktan bir süre sonra Bursa Valiliği'nin, Nilüfer Belediyesi'nin ve
Keles Kaymakamlığı'nın desteklediği bu proje kapsamında daha önce okuldaki
öğretmenleri dışında kimseden ders almamamış olan bu 230 küsur öğrencinin
OKS sınavındaki matematik ortalaması 4 net artmış, ve bu bölgenin tarihinde
ilk kez 500 tam puan alan bir öğrenci çıkmıştır. Aynı zamanda bir depo
toplanan yardımlarla fen bilgisi laboratuarına dönüştürülmüştür. Yine
toplanan yardımlarla bu öğrencilerin tümüne ciddi bir kullanılmamış kıyafet
ve kırtasiye yardımı götürülmüştür. Diğer arkadaşlarımız da çeşitli
zamanlarda bu tür etkinliklerde yer almışlardır. Yani bu arkadaşlarımızın
akademik yönlerinin dışında insani yönleri de sorgulanmayacak kadar
güvenilirdir ve sağlamdır. Ancak bu arkadaşlar, aslı olmayan bu çirkin
iddialardan oldukça etkilenmiş ve kırılmıştır. Lütfen böyle bir durumu
empati yaparak değerlendirin. Öğrencilerinizin size gazetede çıkan haber
nedeniyle soracağı soruya ne cevap vereceğinizi, sizi çok iyi tanımayan bir
çok akademisyenin neler düşünebileceğini, apartmanda o zamana kadar size
saygın bir gözle bakan komşularınızın sizi gördüklerinde aralarındaki belki
de sizinle hiç ilgisi olmayan fısıldaşmalarından ne anlam çıkaracağınızı,
gazetede yer alacak tekzip yazısının atılan çamuru ne derecede
temizleyeceğini, doçentlik sınavına giderken bu olaydan haberi olacağını
düşündüğünüz jürinin hakkınızda neler düşüneceğini, katıldığınız bir
bilimsel toplantıda size bakan her bir göz hakkında neler hissedeceğinizi,
vs. vs.

Ben tüm öğrencilerime hocalarının başına geleni anlatıyorum. Tüm
akademisyenlerimize de. Bu e-maille de sizlere bir fikir verebildiğimi ümit
ediyorum. Türk Matematik Derneğinin de bir sivil toplum örgütü olarak bu
olayda gerekli tepkiyi koyacağını düşünüyorum. Bu tür yayınları yapan
gazeteleri de protesto etmeye çağıracağım herkesi. Eğer bu protestoya
katılırsanız bir odamız olmasa da Derneğimizin de koyacağı tepkiye destek
verir ve matematikçilerin de birlik olabildiğini gösterme şansı elde ederiz.


Bölümde bir hocamızın, kendisine "bölümünüzde neler oluyor" anlamındaki
takılmasına verdiği cevapla bitireceğim: "Bu tür haberleri okuyup inanacak
durumdaysanız size söylecek bir şeyim yok".

Umarım sıkmamışımdır ve umarım ülkemizde bilimin ve özellikle de çok
sevdiğim Matematiğin gelişmesi ve sevilmesi için çırpınan bizlerin
duygularını bir anlamda da olsa dile getirebilmişimdir. Ve yine umarım ki
haketmeyen kimsenin başına bu tür olaylar gelmez.

Herkese sevgi ve saygılarımla,

naci


15 Aralık 2010 21:06 tarihinde Hülya Cangül <hulyacangul at hotmail.com.tr>yazdı:

> Değerli matematikçiler,
> Aşağıdaki haberi okuduğumda çok üzüldüm ve sinirlendim. Ülkemizde
> matematiğin geldiği hale bakın. Ben gençliğimde matematiğe karşı yeteneğimin
> çok olmadığını düşünerek üniversitede kalmak yerine öğretmenlik yapmayı
> tercih ettim. Ama böyle haberleri okudukça pişman oluyorum. Akademisyen
> olmaya karar verseydim en azından elimden geldiğince dürüstçe çalışır
> birşeyler yapardım.
>
> Aşağıdaki haber üniversite hocalarının bir kısmının nasıl makale
> yayınladıklarını gösteriyor. Listede bu konunun gündeme gelmemesine de
> şaşırdım doğrusu.
>
> http://www.hurriyet.com.tr/pazar/16512276.asp?gid=59
>
>
> Hülya Cangül
> Emekli matematik öğretmeni.
>
> _______________________________________________
> Turkmath mailing list
> Turkmath at listweb.bilkent.edu.tr
> http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/listinfo/turkmath
>
>


-- 
Prof. Dr. Ismail Naci CANGUL

Dean of the Faculty of Arts and Science
Uludag University
Department of Mathematics
Gorukle 16059 Bursa/Turkey

Bologna Expert

Tel:  +90.224.2940055
       +90.224.2941756
       +90.224.2941657
Fax: +90.224.2941898
        +90.224.4429044
e-mail: cangul at uludag.edu.tr
           ncangul at gmail.com
web: http://homepage.uludag.edu.tr/~cangul/
-------------- sonraki bölüm --------------
Bir HTML eklentisi temizlendi...
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/private/turkmath/attachments/20101217/71461eb5/attachment-0001.htm>
-------------- sonraki bölüm --------------
A non-text attachment was scrubbed...
Name: m eren in ntv bilim yazısı.rtf
Type: application/rtf
Size: 592851 bytes
Desc: kullanılamıyor
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/private/turkmath/attachments/20101217/71461eb5/attachment-0001.rtf>


Turkmath mesaj listesiyle ilgili daha fazla bilgi