[Turkmath:7480] Re: Fwd: Sagduyu son anda kazandi
MEHMET ERŞEN ÜLKÜDAŞ
meulkudas at hotmail.com
20 Şub 2011 Paz 19:14:12 EET
VAHŞET !
RESTORASYON DEĞİL, VAHŞET :::KULE FOTOĞRAFINA BAKMAKGEREKİR VE YETER.<necessary and sufficient>
Date: Fri, 18 Feb 2011 19:49:34 +0200
From: bildiginessek at gmail.com
To: kaptan at fen.bilkent.edu.tr
CC:
Subject: [Turkmath:7478] Re: Fwd: Sagduyu son anda kazandi
jiyan.org adlı siteden Besim Turhan'ın nişanyan evleriyle ilgili yazısı ilgi çekebilir. Ancak yazıyı alıntılamadan önce restoratör bir mimar arkadaşımın konuyla ilgili düşüncelerini de aktarmak istiyorum. Kendi adıma restorasyondan hiç anlamadığım için kendisinin konuyla ilgili düşüncelerini paylaşmasını istemiştim benimle:
"Bu Şirince'deki Nişanyanların yaptığı restorasyonlar malesef
restorasyondan ziyade yeniden inşaa etmek kadar büyük müdahaleleri
içerecek şekilde yapıldı. Şöyle anlatayım:
Normalde restorasyonu
yapılacak binanın özgün değerleri (planı, malzemeleri, mobilyaları vs.) korunacak ve bu değerlerin daha uzun süre yaşamasını
sağlayacak şekilde müdahaleler belirlenir ve ona göre inşaası yapılır.
Fakat Nişanyanlar genelde otel ve pansiyon olacak şekilde binaları
restore ederken, binaların bu
bahsettiğim değerlerini pek kaale almadan kendi ihtiyaçlarına cevap
verir şekilde binalara müdahalelerde bulundular ve üstelik kanuni olarak
da yetkileri olmadan yaptılar bunları (bu kısmı yanlış hatırlamıyorsam
kendi başlarına yaptırdılar). Halbuki bir restoratör mimarın yaptığı
projeyi koruma kuruluna sunmaları ve onay almaları gerekirdi. Bu onay
alınmış projeler üzerinden inşaatlarını yapabilirlerdi.
Özetle
yaptıkları restorasyon işinin hem etik hem de profesyonel kurallarına
aykırıdır. Kanaatimce para kazanmak için bu yola gittiler...keşke
yapmasalardı.
"
Aşağıdaki de Besim Turhan'ın yazısı:
Bugün Jiyan’da Sevan Nişanyan’ın Şirince konusunda kendi pozisyonunu
gerekçelendiren yazısı yayınlandı. Yazı, bence Beyoğlu-Beşiktaş-Kadıköy
üçgeninin dışına çıkmayan; tatillerde de “nezih” Ege mekanlarında butik
otellere “sığınan” bir tipolojinin kendine ve çevresine nasıl baktığını
göstermek bakımından sayısız ipuçlarıyla dolu.
Kendisine
göre müteşebbisimiz, baştan müteşebbis olmakla zaten haklıdır. Bir yere
gidip emek veriyor, yatırım yapıyor ve risk alıyordur. Zaten
entellektüel olmak hasebiyle aslında o yaptığı şeyi hep “doğru”
yapıyordur, kültürel korumayı ondan iyi kimse bilemez. Ama yaptıklarının
kıymeti bilinmiyordur. Onun o engin birikiminin ve cefakarlığının
yanında “iki para etmeyecek” bazı adamlar gelir, onun yaptıklarına çomak
sokmaya kalkarlar. Çünkü onun düşüncelerini ve etnisitesini
beğenmiyorlardır, çünkü ona yapılıyordur başkalarına yapılmıyordur.
Neden devlet onun omzuna vurup teşekkür etmez?
Amacım burada koruma kurullarının kararlarını savunmak değil.
Türkiye’de koruma kurulları sayısız yanlış karara imza atmıştır. Haber
arşivlerine, Mimarlar Odası’nın, sivil toplum kuruluşlarının onca
açıklamalarına, yerel direniş çabalarına bakmak yeter bunu görmek için.
Yani, bu nevi yıkım kararları Nişanyan gibi yüzlerce insan hakkında
alınmaktadır. Dayısı, arkası, lobisi olan binlercesi konusunda da bu
kararlar alınmamaktadır. Nitekim Nişanyan’ın manevi dayısı Ufuk Uras
sayesinde onun hakkında yıkım kararı da durdurulmuştur.
Bu durdurmaya kadar Nişanyan etkili bir “halkla ilişkiler”
faaliyetiyle bunu sağlayacak her şeyi yapmıştır. Aslında Ege’nin eski
Rum köylerinde, bakir koylarında ucuza arsa ve ev kapatan yüzlerce
spekülatörden nisbeten mürekkep yalamış, düzgün vitrinli bir tanesi
olduğunu maskelemek, yaptıklarını adeta bir diğerkam idealizmle yaptığı,
ona karşı çıkışınsa siyasi pozisyonundan ve etnisitesinden ötürü olduğu
izlenimini yaratmak için cazgırca bağırmış; “Şirince Tahrir’dir”
benzetmesine cüret etmiştir.
Nişanyan ve benzerleri son yirmi yıldır, Özal döneminden başlayan
“her şeyi hiçe sayan, etik tanımayan müteşebbislik” şiarından da
aldıkları güçle, gidip sevdikleri bazı az bilinen yurt köşelerine
yerleşmiş; “saklıköy”ler, “gizli bahçe”ler oksimoronlarıyla oraları, tüm
dokularını tahrip eden bir vandallıkla, kendileri gibi İstanbullu
entelijensiya/medya/büyük şirket erbabının kendilerini “evde” sayacağı
formatlara sokarak dönüştürmüşler, mutenalaştırmışlardır. Zamanında
Rumların elinden zorla alınanı, ikinci bir kez daha geniş halk kitleleri
yerine, “düzgün ve nezih insanlar”ın kullanımıyla sınırlandırmışlardır.
“Devlete karşı, halktan yana” oluş iddiaları o kadar yalandır ki bu
babda. Bir resmi kurumun kararını uygulamak üzere kendisine gelen,
hiyerarşinin en alt basamağındaki bir memuru, “yakasına Atatürk rozeti
takmış memure bir bayan” diye hem ötekileştirici, hem seksist
ifadelerle aşağılayabilmektedir Nişanyan gibiler.
Kendileri gibi başka spekülatörler de yaratmak üzere yirmi vilayette
“butik otel” konferansı verişleri için devletten omuz sıvazlama
beklerken ve eline verilmiş mevzuatı uygulamak dışında seçeneği olmayan
(ve bu ülkede işçiler gibi meydanlarda hak arayan milyonlarcasının
olduğu) alt derece memurlar için “kıytırık” diye seçkinci bir ifade
kullanırken; kim Nişanyan’ın “Devlete karşı, halktan yana”olduğuna, kim
düzen karşıtı bir muhalif olduğuna inanabilir? Devlet, onun “iş”ine mani
olmayıp, biraz da teşvik etse, Nişanyan’ın bu düzenle hiç bir alıp
veremediği olmayacak. Çünkü başka hiç bir toplumsal sorun karşısında
böyle bir “Tahrir” kampanyasına kalkıştığını, meydanlarda işçilerle,
memurlarla, öğrencilerle omuz omuza olduğunu görmedik.
Sol cenahtan bazılarının bu iğvaya kapılıp, Nişanyan kampanyasına ram
olmaları da ibret vericidir. “Düz kontak, kafa net” mantığıyla, her
etnisitesi farklı biri söz konusu olduğunda, her devlet otoritesiyle
karşı karşıya geliş söz konusu olduğunda o kişiyi kafadan “pir-ü pak,
sütten çıkmış ak kaşık” ilan etmek ve aslında kültürel değerlerin
korunduğu değil, başkalaştırılıp, yukarıda anılan hedef turizm kitlesi
için “mutena” hale getirildiği bir örnekten sol muhalefet vakası
çıkarmak Türkiye sosyalistlerine, anarşistlerine ve ekolojist harekete
yakışmamaktadır.
Son olarak, ortada bir koruma kaygısı olduğunda ısrar edenler
Nişanyan’ın Şirince’ye diktiği kulenin fotoğrafına bir baksın ve bize
söylesin. Tarihin hangi döneminde hangi Rum köyünde bu türden bir yapı
yer almıştır?
2011/2/17 H. Turgay Kaptanoglu <kaptan at fen.bilkent.edu.tr>
Belki de Levent Kirca'nin dedigi gibi solduyudur.
H. Turgay Kaptanoglu
Mimar Sinan University, Istanbul
Tel: +90 536 462 73 88
email: bildiginessek at gmail.com
-------------- sonraki bölüm --------------
Bir HTML eklentisi temizlendi...
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/private/turkmath/attachments/20110220/867fdb61/attachment.htm>
Turkmath mesaj listesiyle ilgili
daha fazla bilgi