[Turkmath:6288] Kemal Gözler : AKADEMİNİN DEĞERSİZLEŞMESİ ÜZERİNE

yilmaz akyildiz yilmaz.akyildiz at gmail.com
Sat Dec 2 07:55:13 UTC 2023


Memleket olarak bütün kurumlarımızla topyekün yıkıma uğradık..
Şahsen ben umutsuzum,
Artık geri dönüşümüz yok gibi!
(siz yine de bana bakmayın, ben anamdan muhalif ve karamasar doğmuşum...
iki blim insanı kızımızı tanıyorum biri alamanyada Nurhan, diğeri artık
herkesin tanıdığı MIT li kızımız Canan Dağdeviren, her ikisi de "*zor
zamanlarımızda hep Atatürk ü düşünürüz*" derler.. )

Şunu Angara ya yaptirani  tanıyorum!
Bilecik'te bizzat kendisinden duydum.
Hemsherumdur, "meslektaşum" dur...
Kendi matematik tarikatı içinde "*en böyük matematikçi*" olarak bilinir...

"*Örneğin bilimde değer üretmenin ön şartı İngilizce, Fransızca, Almanca
gibi batı dillerinden birini veya birkaçını iyi bir derecede bilmektir.
Zira bugün yeryüzünde üretilen bilginin ezici çoğunluğu bu dillerle
yazılmıştır. Bu dilleri bilmeyen birisi zaten bu bilgilere ulaşamaz.
Güvendiğiniz bilim insanı adayları, yabancı dil sınavından 70
alamıyorlarsa, yapmamız gereken şey, barajı önce 65’e, daha sonra 55’e
düşürmek değil, bilim insanı adaylarınızın yabancı dil öğrenmelerini teşvik
etmek, onlara bunun imkânını sağlamak ve makul bir süreden sonra
öğrenemeyenlerin işine son vermekten ibarettir. Türkiye’de bunun tersi
yapılmıştır. Sırf doçent ve profesör sayısı artsın diye dil barajı zamanla
70’ten 55’e indirilmiştir."*
* https://www.anayasa.gen.tr/degersizlesme.htm

AKADEMİNİN DEĞERSİZLEŞMESİ ÜZERİNE

Kemal Gözler

....

SONUÇ
Her ülke ürettiği değerler ölçüsünde zengindir. Ülkeler ürettikleri
değerlerle gelişirler.

Türkiye değer üretemeyen bir ülke değil. Ama ürettiği değerleri koruyamayan
ve bu değerlerin kısa sürede değersizleştiği bir ülke.

Bir değer, onu hak etmeyen kişilerin eline geçtikçe değersizleşir ve kısa
bir süre sonra da değer olmaktan çıkar. Değer üretmek yerine üretilmiş
değerleri yağmalama üzerine kurulu bir sistem, eninde sonunda çöker. Zira
böyle bir yağmaya değer dayanmaz ve bir süre sonra ortada yağmalanacak
değer de kalmaz.

Siyasî iktidar, bir demokraside seçimlerin sonucuna göre bir günde ele
geçirilebilir. Siyasetteki değerler bir günde el değiştirebilir. Bu
normaldir. Ancak sanatta, edebiyatta, kültürde, bilimde değerler, ele
geçirilebilen şeyler, hele hele seçim sonuçlarına göre ele geçirilebilecek
şeyler değildir. Siyasette bir günde iktidar olunur. Ama sanatta,
edebiyatta, kültürde, bilimde bir günde iktidar olunamaz. Bu alanlarda
iktidar olmak için çalışıp değer üretmek gerekir. Bunun için de bu
değerleri üretecek, edebiyat, sanat ve bilim insanlarını ehliyet ve liyakat
üzerine yetiştirmek gerekir.

Örneğin bilimde değer üretmenin ön şartı İngilizce, Fransızca, Almanca gibi
batı dillerinden birini veya birkaçını iyi bir derecede bilmektir. Zira
bugün yeryüzünde üretilen bilginin ezici çoğunluğu bu dillerle yazılmıştır.
Bu dilleri bilmeyen birisi zaten bu bilgilere ulaşamaz. Güvendiğiniz bilim
insanı adayları, yabancı dil sınavından 70 alamıyorlarsa, yapmamız gereken
şey, barajı önce 65’e, daha sonra 55’e düşürmek değil, bilim insanı
adaylarınızın yabancı dil öğrenmelerini teşvik etmek, onlara bunun imkânını
sağlamak ve makul bir süreden sonra öğrenemeyenlerin işine son vermekten
ibarettir. Türkiye’de bunun tersi yapılmıştır. Sırf doçent ve profesör
sayısı artsın diye dil barajı zamanla 70’ten 55’e indirilmiştir.

Yabancı dil sadece bir örnek. Sanatta, edebiyatta, kültürde, bilimde, değer
üretmenin daha pek çok şartı vardır. En temeli şudur: Sıradan adamlarla
değer üretilmez. Olağanüstü zeki ve Allah vergisi yeteneklere sahip
insanlara ihtiyacınız vardır. Bu insanları bulsanız bile, bu insanları
baskı altında tutarsanız, yine bu insanlar bir değer üretemez. Sanatta,
edebiyatta, kültürde, bilimde değer üretmek için özgür bir ruha sahip olmak
gerekir. Özgür ruhun olmadığı yerde yaratıcılık olmaz.

Türkiye’de son yirmi yıldır, üniversitelere büyük yatırım yapıldı. Sadece
on yedi yılda üniversite sayısı ikiye, üniversitelerde çalışan öğretim
elemanı sayısı da üçe katlandı. Ama ülkemizde hâlâ çok önemli bilim
insanları çıkmadı. Çünkü yatırım kitaba değil, binaya yapıldı; öğretim
elemanı sayısı da hakkıyla değil, suni bir şekilde, örneğin yabancı dil
sınavı barajı düşürülerek ve doçentlik sınavında sözlü sınav kaldırılarak
artırıldı.

--> Üniversitenin içinde yer alan, değer üretebilen bazı bilim insanları
ise
--> üniversiteden ya resmen ihraç edildi,
--> ya da yıldırıldı,
--> istifa ettirildi.
Bilim insanı olması beklenen en başarılı üniversite mezunları ise bu ülkeyi
terk ettiler.
Kalan bir avuç bilim insanı da
bugün üniversitede yeni bir şeyler yaratmaya uğraşmıyorlar;
dolu yağarken saçak altına sığınan insanlar misali,
şu riskli günlerin geçmesi için susup bekliyorlar.
Üniversite hocaları kendi odalarında arkadaşlarıyla yüksek sesle
konuşmaktan dahi korkar hâle geldiler.
Vakıa şu ki bugün Türk üniversitesinin içinde bulunduğu boğucu havada
değer üretilmesi çok zor.

Türkiye’de 2002’de 93 olan üniversite sayısı 2019’da 202’ye çıkmıştır.
Sadece 17 yılda 109 adet yeni üniversite kurulmuştur. Bugün, derin taşrada
bulunanlar dahil, yeni kurulan bu üniversitelerin pek çoğunun çok güzel
binaları vardır. Ne var ki bunların bilime yaptığı katkı, en azından benim
bildiğim alanlarda, yok denecek kadar azdır.

Yeni kurulan üniversiteler taşrada kurulanlardan ibaret değil. Malum
Türkiye’de son yıllarda, Ankara ve İstanbul’da da çok iyi koşullarda devlet
üniversiteleri kuruldu. Muhtemelen amaç, ODTÜ’ye, Boğaziçi Üniversitesine
alternatif üniversiteler oluşturmaktı. Yeni kurulan bu devlet
üniversiteleri devletten istedikleri her şeyi aldılar. Keza yine Türkiye’de
son yıllarda çok iyi koşullarda vakıf üniversiteleri kuruldu. Bunların bir
kısmı, bedelsiz arazi ve bina tahsisi gibi yöntemlerle, devlet tarafından
önemli ölçüde desteklendi. Zaten bunları kuran vakıflar, ya yarı kamusal
vakıflar, ya da siyasî iktidarla çok yakın olan vakıflar. Söz konusu vakıf
üniversiteleri devletten istedikleri her desteği gördüler. Yeni kurulan bu
üniversitelerin kadroları zengin; sayısal olarak gelişiyorlar da. Ne var
ki, yeni kurulan devlet üniversiteleri, bir ODTÜ, bir Boğaziçi olamadı;
keza yeni kurulan bu vakıf üniversiteleri de bir Koç, bir Sabancı
olamadılar.

Neden bu üniversiteler bir ODTÜ, bir Boğaziçi, bir Koç, bir Sabancı
olamıyorlar? Neden bunlara alternatif birer üniversite hâline gelemiyorlar?

Neden mevcut siyasî iktidara oy verenler dahi çocuklarını bu üniversitelere
değil de, ODTÜ’ye Boğaziçi’ye, Koç’a, Sabancı’ya göndermek için
çalışıyorlar? Neden yeni kurulan bu üniversiteler, ismi sayılan bu
üniversitelerin yerini alamadılar?

Aslında bunun nedenini herkes biliyor. Ama bir kez de ben söyleyeyim: Bu
üniversitelere alınan öğretim elemanlarının önemli bir kısmının objektif
bir şekilde seçildikleri şüpheli. Bu birinci sebep. İkinci sebep de şu: Bu
üniversitelerde özgür ruh yok. Muhtemelen bu ruh, bu üniversitelere hiç
uğramadı. Bu üniversitelerden birisinin güzel bir fakültesinin dekanı,
sahnede herkesin önünde, Cumhurbaşkanının elini öpmeye teşebbüs ettiği
görüntüsüyle hafızalara kazındı.

Ben Türkiye’de ODTÜ ve Boğaziçi gibi başarısını bugüne kadar koruyabilen
son bir iki üniversitenin de çok yakın bir gelecekte başarılarının kurbanı
olacağından korkuyorum. Aynı korkum başarılarını kanıtlamış bir iki vakıf
üniversitesi için de geçerli.

* * *
İnsan denen varlıkta değerleri ele geçirme içgüdüsü vardır. Ne var ki
bilim, altın gibi elden ele geçebilen, elden ele geçtikçe de değerini
yitirmeyen bir şey değildir. Bilim onu hak etmeyenlerin ellerinde kısa bir
süre içinde değerini yitirir ve yok olup gider.

25 Kasım 2019
-------------- next part --------------
An HTML attachment was scrubbed...
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/pipermail/turkmath/attachments/20231202/cf75ed20/attachment.html>


More information about the Turkmath mailing list