[Turkmath:8162] Hacivat ile Karagöz

yilmaz akyildiz yilmaz.akyildiz at gmail.com
13 Şub 2012 Pzt 13:47:43 EET


“Karagöz Akademisi” kitabı üzerine…
Hacivat, Karagöz’e matematik öğretiyor
Matematik insanlığın en büyük düşünsel yaratılarından birisi. Evreni
modellemek ve anlamak için insan zihninin en cesur ve iddialı
girişimlerinden birisi. Arkamızda en az on bin yıllık bir arayış ve macera
var, matematiksel kavramlar çok ilginç bir evrim geçirmiş, ürpertici bir
estetiğe ve çok organize bir karmaşıklığa sahip zihinsel yapılar ortaya
çıkmış. Matematiği sevmek için öyle çok sebep var ki! Bir hayal dünyası.
Onun için hayal perdesine yakışacağını düşündüm. Hacivat, Karagöz’e bu kez
matematik öğretiyor.

Prof. Dr. Şahin Koçak ile söyleşi
[Tüm yazıları]<http://www.bilimvegelecek.com.tr/?yazar=_prof._dr._sahin_kocak_ile_soylesi>

*Prof. Dr. Şahin Koçak Eskişehir Anadolu Üniversitesi Matematik Bölümü
öğretim üyesi. Kendisiyle “50 Soruda Matematik” konulu kitabı kime
yazdıracağımızı araştırırken tanıştık. Başvurduğumuz tanıdık matematikçiler
onun adını verdiler. Birkaç yazışma sonucunda “50 Soruda” kitap dizisinin
çok önem verdiğimiz bu kitabı için doğru ismi bulduğumuzu anlamıştık. Bu
arada Bilim ve Gelecek Kitabevi’ni oluşturuyorduk ve elimize Koçak’ın
“Karagöz Akademisi” başlıklı kitabı geçti. Matematik konularını
Karagöz-Hacivat diyaloglarıyla ve çizgi roman tarzında veren enfes bir
kitaptı. Kitabevinin açılışına davet ettiğimiz Şahin Koçak’tan bu kitaptan
çok sayıda getirmesini ve ziyaretçilerimize sunmak istediğimizi söyledik.
Sağ olsun, bizi kırmadı. O günden bu yana kitabevimize gelen herkese bu
kitabı da öneriyoruz. İstedik ki, Bilim ve Gelecek’in tüm okurları bu
değerli kitaptan haberdar olsunlar. Böylece okuyacağınız söyleşi ortaya
çıktı. *
Anadolu Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan “Karagöz Akademisi”, kuşe kâğıda
son derece temiz basılmış 280 sayfalık bir kitap. Üniversite yayınlarından
çıktığı için inanılmaz bir fiyata, sadece 8,5 TL’ye satılıyor. Metin yazarı
Şahin Koçak. Görsel tasarımını Fethi Kaba ve Halim Esen, çizimleri ise
Selçuk Akyıldız, Ahmet Kökbudak ve Onur Küçükyılmaz yapmış. Bu güzel kitabı
her yaştan okurumuza öneriyoruz.
Okuyacağınız söyleşide hem kitabın öyküsünü hem de Şahin Koçak’ın matematik
etkinliği ve eğitimi üzerine düşüncelerini bulabilirsiniz.

*Önce çizgi film olarak üretildi*
Böyle bir kitap yazmak nereden aklınıza geldi?
Benim aklımda hiç böyle bir şey yoktu. Eski Rektörümüz Fevzi Sürmeli göreve
başladığının ertesi günü beni çağırdı ve özetle “Matematik çok önemli, ama
herkes ondan nefret ediyor, bu durumu değiştirmek ve matematiği halka ve
öğrencilere sevdirmek için bir şeyler yapamaz mıyız?” dedi. Ben epeyce
şaşırdım tabii. Yeni bir rektörün yüzlerce işi var, bir sürü öncelikleri
var, ama tutmuş “matematiği halka sevdirebilir miyiz?” diyor. Dedim artık
bu durumda benim de bir şeyler yapmam lazım. Birkaç gün izin istedim ve
biraz düşündüm. Çocukluğumdaki Karagöz-Hacivat oyunları aklıma geldi.
Tadına doyum olmaz şeylerdi. Belki öyle bir çerçeve uygun olabilir diye
düşündüm. Hacivat bilgiçlik ederken, Karagöz dan-dun her şeyi sorabilirdi.
Zaten Karagöz halk demektir. Bütün kabalığıyla ve ferasetiyle. Hacivat
biraz mürekkep yalamış ama hilekâr. Aslında bunlar derin tiplemeler. Yoksa
yüzlerce yıl yaşamazlardı. Ben Hacivat’a ister istemez biraz daha olumlu,
hatta aydın bir öğretmen tipi yükledim, inşallah kusurum affolunur. Bir de
tabii bu işin eski hayal perdesinde yapılması sözkonusu olamazdı, o nedenle
çizgi film tekniğinin denenebileceğini düşündüm ve bunu Fevzi Hoca’ya
sundum. O da yaklaşımı ilginç buldu, üniversitenin olanaklarını seferber
etti ve hemen çalışmaya başladık.

Proje ne kadar sürede tamamlandı?
Eğer başıma gelecekleri bilsem hiç bu işe kalkışmazdım. Çizgi filmin ne
demek olduğunu anlamak için 1 dakikalık bir film üretimini yaşamak lazım.
Projenin tamamı için bilgisayarda 360.000’den fazla bağımsız kare
oluşturuldu ve proje 4 senede tamamlandı!

Pardon, Karagöz Akademisi bir kitap değil mi?
Evet, sonra kitaba dönüştü, ama önce çizgi film olarak üretildi. 13
bölümden oluşan toplam 4 saatlik çizgi film.

Projede kimler görev aldı?
Anadolu Üniversitesi Çizgi Film Bölüm Başkanı Fethi Kaba’nın yönetiminde,
bölümün kıdemli öğrencileri Selçuk Akyıldız ve Fikret Kocabaş asıl yükü
taşıdılar. Seslendirmeyi Tiyatro Bölümünden Erol İpekli yaptı. Geleneğe
uygun şekilde bütün karakterleri o seslendirdi. Şarkıları da o söyledi.
Şarkılar bir alemdi zaten. Bestekârımız Danyal Mantı bütün şarkıların
orijinal olmasını istedi, hayal perdesinde söylenmiş gerçek şarkıları buldu
ve sevgili Erol’a yüzlerce yıllık bu şarkıları kelime kelime söyletti! Ben
acaba biraz abartıyor muyuz diye bir ara kuşkuya kapılmıştım. Ama bir gece,
gene uzun saatler süren bir çalışma sırasında Selçuk bir Hacivat şarkısını
fonda çalıp duruyordu. Niye hep bunu çalıp duruyorsun dediğimde, “Hocam,
ben bu şarkıya âşık oldum” dedi! Yaşı yirmi civarındaki bir gencimiz
yüzlerce yıllık bir şarkıya âşık oluyor! O zaman farklı yüzyılların ve uzak
nesillerin hâlâ ortak beğenilerinin olabildiğini görüp rahatladım ve
sevindim. Ses tekniğinden Selçuk Kıray sorumluydu. Bu sakin ve sevimli
arkadaşımız, sizin bir cümlenizi kaydedip, sonra size bir nutuk
söyletebilir ve neye uğradığınızı şaşırırsınız. Zor da olsa eğlenceli bir
iş oldu. Bütün bu renkli ekibi çekip çeviren bir de genel yönetmenimiz
vardı tabii, Halim Esen. Bütün işleri başardı da, Karagöz’ün dünyaya
tanıtılması için Zülal Balpınar tarafından harika bir yorumla İngilizce’ye
çevrilen bir Karagöz bölümünü seslendirmesi için Erol’u stüdyoya sokamadı!
İnşallah bir gün o da olur diye bekliyoruz.

İyi olurmuş doğrusu. Kendi değerlerimize sahip çıkılması güzel bir şey.
Peki bu çizgi film yayınlandı mı?
Anadolu Üniversitesi’nin Eskişehir’de yayın yapan yerel televizyon
kanalında yayınlandı. Sanıyorum Ekim başından itibaren, Anadolu
Üniversitesi’nin TRT ile ortak kullanacağı bir eğitim kanalı devreye
girecek ve herhalde orada da yayınlanacak.

Matematiği rahat bıraksalar…
Bu güzel bir haber. O zaman daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşmış
olursunuz. Karagöz Akademisi kitabı ile bu çizgi filmin ilişkisi nasıl?
Her ikisi de aynı metni kullanıyor. Kitap bir tür çizgi roman gibi oldu.
Üniversitemiz tamamen bir hizmet anlayışı içinde, kendi matbaasında oldukça
iyi bir baskıyla ve çok ucuz maliyetlerle kitap üretebildiği için, belki
böyle halka daha kolay ulaşabiliriz dedik. Ama tabii dünyadan haberimiz
olmadığı için başarılı olamadık. Meğer ucuz kitapların dağıtımı çok zormuş
ve resmî yayın mevzuatı da çok katıymış. Bu nedenle üniversitenin eli kolu
bağlı kalıyor. Ben de aslında eski kafalı, devletçi bir insanım, ama bu
kadarı fazla. Devlet halkın aydınlanmasını istemiyormuş gibi bir kuşkuya
kapılacağım nerdeyse. Neyse kusura bakmayın, soru dışına çıktım herhalde.

Yok, yok, bu da önemli bir konu. Belki ayrı bir başlık altında ele almak
lazım. Bunu üniversite özerkliği sorunu içinde konumlandırmak gerekir.
Karagöz Akademisi’ne dönersek, siz tam olarak ne yapmak istediniz?
Matematiği halka sevdirmek diyordunuz…
Vallahi bu uçsuz bucaksız bir mesele. Matematik bana göre insanlığın en
büyük düşünsel yaratılarından birisi. Evreni modellemek ve anlamak için
insan zihninin en cesur ve iddialı girişimlerinden birisi. Arkamızda en az
onbin yıllık bir arayış ve macera var, matematiksel kavramlar çok ilginç
bir evrim geçirmiş, ürpertici bir estetiğe ve çok organize bir karmaşıklığa
sahip zihinsel yapılar ortaya çıkmış, fakat bunları kimseye anlatmak mümkün
değil. Biyologlar veya jeologlar ya da tarihçiler halkın önünde iyi kötü
bir tartışma yapabiliyorlar, halkın ne hakkında konuşulduğundan bir fikri
olabiliyor. Ama matematik (ve belki yakın akrabaları) bir muamma olarak
kalıyor. Belki bu konuda yapılacak fazla bir şey olmayabilir ve bunu dert
etmek gerekmeyebilir. Neticede her toplumsal faaliyet için bunları
düzenleyen bir takım mekanizmalar var, toplum uzakgörüşlülükle böyle ne
zaman ne işe yarayacağı bilinmeyen faaliyetleri de bir tür mütasyoner
yatırım gibi destekliyor, ama biliyorsunuz, matematiğin bazı elemanter
kısımları orta öğretimde okutuluyor ve üniversite giriş sınavında bir
mihenk taşına dönüştürülüyor. Ben öyle durumlarla karşılaştım ki, çıldırmak
işten değildi. Havalı dershane hocaları, öğrettiklerinin anlamından bihaber
olabiliyor. İki üzeri sıfırın bir olduğunu (2^0=1) bana ısrarla ispatlamaya
çalışan hocalarla karşılaştım. Bir soru bombardımanıdır gidiyor. Birkaç yüz
beylik soruyla basit bir hokus-pokus yapıp duruyorlar. Bir üçgenin
yüksekliklerinin neden aynı noktadan geçtiğini hayret ve şaşkınlıkla
karşılayan bir öğrenci veya öğretmenle karşılaşmadım. Matematik hokus-pokus
değil, büyüdür. Ama kimsenin o esrarlı güzellikler karşısında 5-10 dakika
durup düşünecek vakti yok. 10 dakikada 10 sorunun çözülmesi gerekiyor. Bu
da merak ve keşif güdüsünü yok ediyor. Matematiği rahat bıraksalar çok iyi
olacak. O zaman matematik bir haz objesine dönüşebilir.

Peki, üniversite giriş sınavı nasıl yapılacak o zaman?
Valla, zekâ sorusu türünden, bilgi ve ezber gerektirmeyen, anlık kavrayış,
dikkat gibi doğal yetilere hitabeden sorular sorulabilir. İki resim
arasındaki farkı bulsunlar, labirentten çıkış yolunu bulsunlar. Daha böyle
ne güzel şeyler var. Bunları hafife almayın. Bunları çözerken 3-5 yıllık
okul bilgisini değil, milyar yıllık evrim sermayemizi kullanıyoruz. Emin
olun, bunlar öğrencileri daha iyi sıralar. Üstelik fırsat eşitliği de
sağlar. Benim aslında buna ilaveten bir önerim daha var ama nasıl
karşılarsınız bilmiyorum.

Sınav baskısını azaltmak için…
Nedir o öneriniz?
Ben ortaöğretimde öğrendiğimiz bilginin günlük yaşamdaki kullanım değerinin
abartıldığını düşünüyorum. Zaten bütünsel bir bakışın unsurları olarak
içselleştirilemeyen bağlantısız bilgiler unutulup gidiyor. Günlük
yaşamımızı büyük ölçüde evrimsel bilgimize dayalı olarak sürdürüyoruz.
Hangi çocuğa yürümeyi öğretebiliriz? Ama bir dil öğretiyoruz, o da gene
uzun hazırlığımız olduğu için mümkün oluyor. O dille birlikte bize dünyaya
bir bakış biçimi empoze ediliyor belki, ama onun vasıtasıyla büyük bir
sosyal-kültürel-bilimsel mirasa da konuyoruz. Hiç olmazsa bunun kıymetini
bilelim. Ortaöğretimde ne öğreneceksek gene öğrenelim, ama üniversite
sınavına o bilgilerden girmeyelim. Her sene, sözgelimi 10 tane, değerli
olduğunda uzlaşı sağlanabilecek kitap belirlensin ve sınavda bu
kitaplardaki yapılar sorgulansın. Çocuklar hiç olmazsa yılda on kitap
okumuş olurlar, belli bir duyarlılık kazanırlar, ortaöğretimdeki sınav
baskısı azalmış olur, diğer konuların öğrenilmesi de belki daha keyifli
hale gelebilir.

Enteresan bir öneri. Matematik ne olacak bu arada?
Onu kendi haline bıraksınlar yeter. Günlük hayata yetecek kadar matematiği
ilkokulda öğreniyoruz zaten. Bakkal hesabı deyip geçmeyin, o da muazzam bir
şey. Ama o kadar evrilip olgunlaşmış ve yalınlaşmış ki, ne kadar muhteşem
bir yaratı olduğunun farkında değiliz. Ondan ötesini, yatkın zihinlerin
ilgisine bırakmak bile düşünülebilir. Çocuklar orta öğretimde tabii ki
matematikle tanışmalı, ama ilgi duyan devam etsin, duymayanı zorlamayalım.
Ancak yaklaşımımız değişirse, sanılandan daha fazla kişi ilgi duyabilir.
Çünkü ilgi duyulmayacak gibi değil. Özgür zihin, etrafında organize yapı
arar, bu sanki genlerimizde var. Ama okullar özgür zihin bırakmıyor ki!

Matematik dili aşar, ama onsuz yapamaz
Okullara biraz düşman gibisiniz!
Okullar beni biraz ürkütüyor. Edat nedir, zamir nedir diye insanı dilden
bile soğutuyorlar! Dil en önemli cevherdir. Matematikten de önemli. Esasen
dilin matematiksel bir yönü olduğu gibi, matematiğin bir dil yönü de
vardır. Akraba yapılar bunlar. Ama dil dünyayla ve insanla en temel
etkileşme aracımız. Kimsenin vazgeçemeyeceği bir araç. Matematik bu anlamda
daha ihtiyari. Ona gündelik dilin devamı ve onu aşan daha sofistike bir dil
gözüyle de bakabiliriz. Daha rafine sözcükleri olan, daha dallı budaklı
grameri olan bir dil...

Onun için mi “Sözün bittiği yerde matematik lâzım” diyorsunuz?
Ne kadar dikkatlisiniz! O, söz denizinde boğulanlara bir takılmaydı! Dil
ile matematiği karşı-karşıya getirmek aklımdan geçmez, tam tersine onlar
birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdırlar. Matematik dili aşar, ama onsuz
yapamaz. Uzunca bir matematiksel önermeyi, doğal dili kullanmadan,
matematiğin işaret dilinde yazın, matematikçiler de bir şey anlamaz. Ben
okullarda dil sezgisinin ve dil duyarlılığının geliştirilmesinin her şeyden
önemli olduğuna inanıyorum. Biraz o nedenle 10 kitap önerisini dile
getiriyorum.
Şu anda hatırladığım bir olay bende utançla teessüf arası bir duygu
uyandırıyor: 80’li yıllarda bir başbakan yardımcısının, 45 dakika kadar
süren bir televizyon söyleşisinde kurduğu bütün cümleler düşüktü! Zaten
hiçbir cümleyi başladığı kurgu içinde bitirmemişti. Böyle bir insan neyi
kavrayabilir ve kime hizmet edebilir?
Geçenlerde, saygın bir gazetenin şöhretli iki köşe yazarı, Mehmet Akif’in
iki dizesini yanlış aktarıyorlardı. Vezin duygusu olmayan zihinde düzen
olabilir mi?
Aşk-ı Memnu’nun pervasızca tahrif edilmesini ve buna karşı hiçbir kişi ya
da kurumdan itiraz yükselmemesini cehalet ve yozlaşmanın son mertebesi
olarak görüyorum. Aşk-ı Memnu’nun tahrif edilebildiği toplumda her şey
çarpıtılır tabii.
Dilin gücünü anlamak için, Nutuk’u açın ve Mustafa Kemal’in herhangi bir
telgrafını okuyun. O dilde yansımasını bulan bir zihnin kavrayamayacağı bir
şey olabilir mi?
Dil konusunu belki biraz uzattım ama yabancı dilde eğitime de girecek
değilim tabii!

Karagöz’ün dili de biraz yabancı, daha doğrusu eski değil mi?
Ayasofya da eski. Ama herkes görmeye geliyor. Hacivat’ın muhteşem perde
gazellerini ya da Karagöz’le lügat parçalayıp atışmalarını da niye bir tür
eski eser olarak görmeyelim. Bir ören yerini gezerken de broşür veya kitap
karıştırıyorsunuz. Sözlüğe bakmak konusunda biraz tembeliz galiba. Bu
konuda epey eleştiri aldım, belki de haklısınız, ama o renkli terkipleri
kullanmaktan kendimi alakoyamadım. “Bakalım âyine-i devran ne suret
gösterir?” yerine ne diyebilirsiniz? Bunu demezseniz Karagöz olur mu? Ama
bunlar daha çok metin başlarında ve sonlarında. Matematik konuşmaya
başlayınca dil durulaşıyor, ama gene de her ne kadar sürç-i lisan ettikse
affola!

Matematik, hayal perdesine yakıştı!
Matematik diyorsunuz da, biraz bilim tarihi, hatta fizik, kimya, biyoloji
falan da var konuşmalarda.
Haklısınız. Tabii amacımız zaten matematiğin herhangi bir konusunu
sistematik olarak anlatmak değil, geniş kitlelere matematik hakkında bir
fikir vermek ve mümkünse onu biraz sevdirmek olduğundan, diyalogları
matematik etrafında dönen bir sohbet gibi düşünmek daha doğru olur.
Konuları, hem genel izleyicinin anlayabileceği, hem de matematiksel açıdan
belli bir önemi ya da ilginçliği olan, ya da matematiğin evriminde iz
bırakmış küçük örneklerden seçmeye çalıştım. Bu tabii ki subjektif bir
örneklemedir. Konudan ziyade yaklaşımı farklı kılmak istedim. Matematiğin
evrimini diğer bilim dallarından ve uygarlık faaliyetlerinden ayrı düşünmek
doğru olmaz. Matematiğin her ne kadar güçlü iç dinamikleri varsa da, diğer
gelişmelerle etkileşimini gözardı edemeyiz. O nedenle matematikten herhangi
bir konuyu ele alırken, başka bilim dallarıyla bağlantılar sıkça ve
kendiliğinden gündeme geliyor. Perge’li bir düşünür elipslerle uğraşıyor,
1800 sene sonra o elipsleri göklerde buluyorsunuz. Bazı bilim insanları
matematiğin doğa bilimlerinde nasıl bu kadar etkili ve faydalı olabildiğini
soruyorlar, ben buna çok şaşıyorum, aynı tabiattan kök alıyorlar, aynı
insan zihninde ve iç içe evriliyorlar. Matematik mekânı modeller, mekândaki
düzenleri ve imkânları modeller, mekân yırtılır sayı olur, sayıları
modeller. Tabii ki bu durumda mekânda olup bitenlerle uğraşanlar bu
kalıplardan istifade ederler.

Nasıl yani, mekân nasıl yırtılıp sayı oluyor?
Bir parça kâğıdı yırtarsınız, iki olur.

Siz de olaylara biraz tuhaf bakıyorsunuz!
Valla, olaylar bizim bakabileceğimizden daha tuhaf. Belki onun için
anlamakta zorlanıyoruz. Matematiğin gözünü seveyim. Onu anlamak başka
şeylere göre daha kolay. Ne de olsa onu biraz da biz oluşturuyoruz.
Sanıyorum, gerçeğin yanında henüz çok kaba bu modeller. Haydi, bir
elektronu anlayın da sizi göreyim! Matematikteki sonsuz boyutlu bazı
uzaylar kullanılıyor, onu bir nebze anlayabilmek için. Bakın işte bu,
matematiğin doğal dili aştığı bir nokta. Matematik, mümkün olanları yoklar.
Bazen, böyle mümkün bir yapı, realize de olabiliyor. Diyelim, mümkün bütün
çiçekleri düşündünüz. Sonra, bir gün, bir bahçede, bunlardan garip birinin
gerçekten açmış olduğunu görüyorsunuz! Matematiği sevmek için öyle çok
sebep var ki! Bir hayal dünyası. Onun için hayal perdesine yakışacağını
düşündüm!

Son bir şey sormak istiyorum: Doğu Dünyasına birçok göndermede
bulunuyorsunuz. Bunun bir nedeni var mı?
Bu zor ve karmaşık bir konu. Onu konuşmaya başlarsak bu söyleşiyi
bitiremeyiz! Ama şu kadarını söylemek isterim: 1000 sene kadar önce, bugün
bize pek inanılmaz gelse de, aklın yüceltildiği Yakındoğu, Dünya biliminin
merkeziydi. Sonra neler olduysa, başka sözde-bilgi kaynakları daha muteber
oldu ve bilimin pınarları kurudu. Yüzyıllar süren bir kaybolmuşluk. Bir
kere olan tekrar olabilir. Yeter ki aklın ve bilimin rehberliğine geri
dönelim. Kendi aklını kullanmayan reşit değildir. İster birey olsun, ister
toplum.
-------------- sonraki bölüm --------------
Bir HTML eklentisi temizlendi...
URL: <http://yunus.listweb.bilkent.edu.tr/cgi-bin/mailman/private/turkmath/attachments/20120213/58fcc91f/attachment-0001.htm>


Turkmath mesaj listesiyle ilgili daha fazla bilgi